Anadolu ulemasının ortak hadis kaynaklarını teşkil etmektedirler. Eğer son asırlarda Hindistan’ın yetiştirdiği büyük hadisçilerden birisi olan ve Hind-Pakistan alt kıtasında hadisçilik cereyanına ruhunu veren Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin (1176/1762) hadisteki rivayet silsileleri incelenecek olursa, bunların bir kısmının Gaytî ve Ensârî kanalıyla İbn Hacer’e ulaştığı görülür. Aynı durum Yemen hadisçileri için de geçerlidir. Bunun örneği Sıddık Hasan Han el-Kannûcî’nin (1307/1889) icazet belgesidir. Böylece Gaytî, Osmanlı dönemi Anadolu, Hind ve Yemen hadisçilerinin ortak noktalarından birini teşkil eder. Bunun bir anlamı da, Osmanlı yönetimindeki Mısır’ın Hadis İlmi bakımından hâlâ cazibe merkezi olma özelliğini koruduğudur.
İsmail el-Aclûnî de (1162/1748) Şam’da yetişmiş bir Osmanlı devri hadisçisidir. III. Ahmed’in hükümdarlığı zamanında 1707 yılında hilâfet merkezi İstanbul’a gelmiş ve burada bir yıl kalmıştır. Osmanlı Anadolusu’nda Aclûnî’nin el-Erbaûn el-Aclûniyye adlı eseri okunarak aktarılmıştır. Onun İstanbul’a geldiği sene Kalenderhane Mahallesi’nde Hasan Ağa Dârülhadis’i (1119/1707) açılmıştır. Bu tarih, Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın (1143/1730) kendi adına dârülhadisler, külliyeler, kütüphaneler tesis ettiği; devrin akademisi sayılabilecek ilim heyetleri teşkil ettiği bir sürecin arefesidir. Nitekim zamanın padişahı III. Ahmed, kendisi de Hadis İlmi’ne özel bir ilgi duymaktadır. III. Ahmed’in hadise olan ilgisi devrinde yazılmış pek çok kırk hadis kitabından da anlaşılabilir. Nitekim bu eserlerden bazıları Sultan’a ithafen kaleme alınmıştır. Enderûn-ı Hümâyûn mensubu Abdullah b. Mehmed’in Padişah’ın cülûs yılı olan 1115/1703’de kaleme aldığı Ahsenü’l-haber başlıklı kırk hadis çalışması bunlardan biridir. Hikmetî’nin kırk hadis tercümesi ile Osmanzâde Tâib’in Sıhhat-âbâd adlı kırk hadis tercümesini yine aynı padişaha ithafen yazmış olmaları da bunu desteklemektedir.
On sekizinci asır Osmanlı Anadolusu’nun en büyük hadisçisi ise tartışmasız Amasyalı Yusuf Efendizâde Abdullah’tır (1167/1754). Yusuf Efendi 1066/1655’de Amasya’da doğmuştur. Babası Muhammed el-Amasî, ayrıca, Ali b. Süleyman el-Mansûrî (1134/1721), Kara Halil (1123/1711) ve İbrahim b. Süleyman el-Bektâşî’den (1120/1708) ve Ayasofya Şeyhi diye şöhret bulan Süleyman el-Fâzıl’dan (1134/1721) okumuştur. Hocası olan bu zat, Anadolu’nun gözde hadisçilerinden biri olarak nitelenir. Yusuf Efendizâde seksen iki yaşında 1167/1754’de vefat etmiştir. Hadis alanında iki mühim