Allah rızası için fakir ve ihtiyaç sahiplerine verilen mal için kullanılırken, hediye daha çok muhatap ile sevgi bağı oluşturmak,3 toplumsal bağları güçlendirmek4 yahut devletlerarası ilişkiler çerçevesinde diplomatik teâmüllere uymak5 gibi amaçlarla verilen mallar için kullanılmaktadır. Özel ayrıntıları ifade edebilmek için ayrı ayrı kullanılan bu kavramların6 bazı hadis rivayetlerinde kısmen birbirinin yerine de kullanıldığı görülmektedir.
Sevgili Peygamberimiz, hem insanlar arasındaki kardeşliği en üst düzeye çıkarmak, hem de fakir ve zengin arasındaki kaynaşmayı tesis etmek için diğerkâmlık, paylaşma, ihsan, vefa gibi erdemli davranışların yanında, karşılıksız bağış yapmayı da tavsiye etmiştir. Nitekim kendisinden bir şey isteyeni asla geri çevirmemiş,7 yanında verebileceği bir şeyler varsa vermiş; yoksa başka zaman vereceğini söyleyerek isteyen kişinin gönlünü almıştır.8
Peygamberimizin dostları, “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” 9 âyetinin gereği olarak ömürleri boyunca “verme”yi kendilerine şiar edinmişlerdi. Öyle ki, bu âyet indiğinde, Ebû Talha, “Ey Allah"ın Resûlü! Rabbimiz mallarımızdan dağıtmamızı istiyor. Seni şahit tutarım ki ben Beyrûhâ adlı bahçemi Allah yolunda verdim.” deyince Peygamberimiz (sav), “Bu ne kârlı bir maldır! Bu ne kârlı bir maldır!” diye onu takdir ettikten sonra bahçeyi onun akrabalarından fakir olan Hassân b. Sâbit ve Übey b. Kâ"b"a vermesini istemişti.10
Resûlullah (sav), maddî bakımdan rahatlatmak ve yakınlık kurmak için insanlara hibe verdiği gibi, onları İslâm"a yakınlaştırmak için de bağışta bulunabiliyordu. Bir defasında yanına gelen bir şahsa bu amaçla bir koyun sürüsü hibe etmiş ve onun kavmine ilâhî mesajı götürmesine vesile olmuştu.11 Aynı şekilde yeni Müslüman olan Hevâzin kabilesinin temsilcilerine savaş esirlerini hibe etmeye karar verip ashâbına da dileyenlerin esirleri hibe edebileceğini bildirmiş,12 böylece onların gönüllerini hoş ederek sevgilerini kazanmayı hedeflemişti.
Peygamber Efendimiz, çeşitli nedenlerden dolayı bir şeyler isteyenlere de mal hibe ediyordu. Bedir Savaşı"ndan sonra Sa"d b. Ebû Vakkâs, elinde bir kılıçla Allah Resûlü"nün yanına gelip kılıcı kendisine hibe etmesini istemişti. Ancak Hz. Peygamber, “Bu kılıç ne senindir, ne de benim.” buyurarak ganimet mallarını taksimattan önce hibe edemeyeceğini bildirmişti. Bir müddet sonra, “(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: Ganimetler, Allah"a ve Resûlü"ne aittir.” 13 mealindeki âyet nâzil olunca Allah Resûlü, Sa"d b. Ebû Vakkâs"ı çağırıp, “Sen istediğinde o kılıcı sana verme