şeklinde verilen umrâ, verilende sürekli kalır. Ancak, "Bu mal yaşadığın müddetçe senin olsun." denilerek verilen mal, bu kişi öldükten sonra sahibine döner.” hadisi38 bu tür hibelerin nasıl verilmesi gerektiğini izah etmekteydi. “Hangimiz ölürse” tabirine bağlı kalınarak verilen hibe çeşidi (rukbâ), belirsizlik oluşturup vârislerin anlaşmazlığına neden olabilirdi. Dolayısıyla bu uygulamanın anlaşılabilir ve ihtilâfa neden olmayan bir hâle dönüştürülmesi gerekiyordu. Peygamber Efendimizin, “Rukbâ yoluyla mallarınızı birbirinize vermeyiniz. (Ancak yine) o şekilde bir mal elde eden kişi, o malın sahibidir.” 39 anlamında buyurduğu birçok hadiste40 rukbâ suretiyle verilen bağışları hoş karşılamadığı ancak bu şekilde verilen malların sürekli bir hibe olarak kabul edilebileceğini tavsiye ettiği anlaşılmaktadır. Böylece Efendimiz, rukbâ yoluyla verilen hibelerin verilen kişiye ait olacağını belirterek belirsizliğin önüne geçmiş oluyordu. Ancak kişilerin iki tarafın ölüm şartına bağlı olmaksızın süreyi ve miktarı belirleyerek verdikleri bağışların geçerli olduğu hususu yine Peygamber Efendimizin hadislerinden anlaşılmaktadır.41
Süknâ konusunda yaşanan bir örnek ise şöyledir: Hz. Ömer"in oğlu Abdullah"a kız kardeşi Hz. Hafsa"dan miras olarak bir ev düşmüştü. Hz. Hafsa bu evi Zeyd b. Hattâb"ın kızına ömür boyu mesken olarak kullanması (süknâ) için vermişti. Zeyd"in kızı ölünce, Abdullah b. Ömer kendisinin olduğu görüşüyle bu eve sahip olmuştur.42 Böylece süknâ şeklinde verilen bir malın, ücret alınmadan kullanılan bir mal gibi olduğu ve kullanan kişinin ölümü hâlinde sahibine tekrar döneceği anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak hibe; hediye, sadaka, vakıf gibi karşılığını Allah"tan bekleyerek yapılan bağışları ifade eden genel bir kavramdır. Hibenin, bağışlayan ve bağışlanan açısından insanî ve ahlâkî bakımdan nasıl olması gerektiğini ise Peygamber Efendimizin sünneti belirlemektedir. Hibe kişinin ihtiyacına göre nakit para olabileceği gibi, kullanabileceği herhangi bir eşya veya gayri menkul de olabilir. Barınabileceği bir mesken veya sürebileceği bir arazi de olabilir. Sevabı sadece Allah"tan umularak, samimi bir şekilde ve malın iyisinden yapılan bağış aynı zamanda kişiyi ruhî olarak da olgunlaştırır. Hibenin herhangi bir çıkar maksadıyla yahut bir yükümlülükten kaçmak için verilmesi ve hibe alanların aşırı heveskâr tutumları ise dinimizce tasvip edilmemiştir. Kişiyi ve bakmakla yükümlü olduklarını maddî olarak sıkıntıda bırakacak bir hibenin yapılmaması önerilmiş, hibeden geri dönülmesi de uygun görülmemiştir. Bu konudaki tek istisna çocuklarına karşı adaletli olmaları gereken ebeveynin, bazı çocuklarına