gerek kalmadığını, ancak İslâm"ı Allah ve Resûlü"nün arzu ettiği şekilde yaşayabilmeleri için Müslümanların daima iyiye yönelik salih niyet beslemelerini, gayret içerisinde olmalarını, cihad etmelerini istemiştir.
Niyette asıl olan ve Allah"ın da itibar ettiği, dil ile ifade edilen değil kalpte sabit olandır. Sonsuz ilmi sayesinde kalplerde gizli olanları da dillerin söze döktüklerini de bilen Yüce Allah,6 hem ibadetlerde hem de diğer davranışlarımızda samimi olmamızı, kalbimizdeki ile dilimizdekinin tutarlı olmasını ister. Peygamber Efendimiz de ihlâsla yapılan ibadetleri övmüş, arkasında samimi bir niyet bulunmayan, gösteriş, şöhret, çıkar ve riya amacıyla yapılan davranışları asla tasvip etmemiştir. Resûl-i Ekrem, bir hadisinde ibadetlerde niyetin ne derece önemli olduğunu anlatırken, kahraman denilmesi için savaşan askerin, cömert denilmesi için fakirlere yardımda bulunan kimsenin ve âlim denilmesi için ilim tahsil eden kişinin yaptıklarının Allah katında hiçbir kıymeti olmadığını, hatta ibadeti Rabbin rızasını kazanma dışında başka niyetlerle yaptıkları için cezalandırılacaklarını ifade etmiştir.7 Rabbimiz kendi rızası dışında farklı gayelerle güzel işler yapanları, “Ey iman edenler! Allah"a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın...” 8 buyurarak uyarmıştır. Peygamberimiz de Allah"ın güzel davranışları kabul etmesini şu iki şarta bağlamıştır: “Allah sadece samimi bir şekilde ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder.” 9
İnançlı insan bazı sıkıntılı durumlarda, kalbindeki niyet samimi olmakla beraber, dili ile bunu söyleyemeyebilir ya da aksini söylemek zorunda kalabilir. Bu gerçek, meşhur sahâbî Ammâr b. Yâsir"in yaşadığı imanını koruma mücadelesinde görülmektedir. Anne ve babası müşrikler tarafından şehit edilen meşhur sahâbînin, müşriklerin işkence ve baskılarına dayanmaya takati kalmamıştı. Yine zulme uğradığı bir günde sırf bu işkencelerden kurtulmak maksadıyla zalim inkârcıların arzusuna uyarak müşriklerin ve putların lehinde konuşmak zorunda kaldı. Müşriklerin elinden kurtulur kurtulmaz da büyük bir endişeyle Resûl-i Ekrem"in yanına gelerek başından geçenleri anlattı. Hz. Peygamber ona bu sözleri söylerken kalbinde neler hissettiğini sordu. Ammâr da, “Kalbimi iman ile huzura ermiş buluyorum.” deyince, Hz. Peygamber yine işkenceye uğrarsa aynı sözleri söylemesinde bir sakınca bulunmadığını ifade etti. Bunun üzerine, “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hâriç, inandıktan