yani muhtaç insana karşılıksız yardımda bulunma konusunda görülmesi şaşırtıcı olmasa gerek. “Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” 26 âyeti bu uyarılardan sadece biridir.
Burada tanımlanan mümin tavrını anlamak için câhiliye araplarının cömertlik ile müsrifliği nasıl birbirine karıştırdıklarına bakmak gerekir. O dönemde cömertlik, hiç beklenmedik bir anda büyük miktarlarda ikramda bulunmak anlamına gelmekte ve bu durum toplumda hayranlık uyandırmaktaydı. Cömertlik adına yarınını düşünmeden harcamada bulunan, elindekini saçıp savuran ve bunu asaletin gereği gibi gören insanlar, düşüncesizce israfa varmaktaydı. Oysa İslâm, kibir ve gösteriş amacı taşıyan bu tür davranışları cömertlik olarak değil, israf ve haddi aşma olarak değerlendirmekte, israfı da kibir ve hırsın simgesi olan şeytanla ilişkilendirmektedir. Saçıp savuranların şeytanın dostları olarak tanıtılmasının27 anlamı da bu olsa gerektir.
Mescit imarı gibi iman alâmeti olan bir konuda dahi Müslümanların ikaz edilmesi de aynı gerekçeye dayanmaktadır. Peygamberimizin, “İnsanların mescit (yaptırma) konusunda birbirlerine karşı övünmeleri kıyamet alâmetlerindendir.” 28 şeklindeki sözü, israfın hem gereksiz harcama hem de Allah"ın rızası dışında bir gayeyle hareket etme anlamını içerdiğini göstermektedir. O hâlde dinin, âdetlerin ve insanlığın gerekli kıldığı yerlere gerekli ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır.29
Bağışta bulunurken iki hususa dikkat edilmesi gerektiği unutulmamalıdır: Ölçüsüz bağışta bulunmama ve az ya da çok harcarken Allah"a itaatin dışında bir amaç gütmeme. Oysa Hz. Ebû Bekir"in bir seferberlik döneminde ordunun harcamaları için malının tamamını infak etmesi,30 bu noktada şaşırtıcı gelebilir. Onun, olağanüstü durumlara has bir istisna olarak değerlendirilmesi gereken bu tavrı, harcamalarıyla kibirlenen müşriklerin aksine, bütün mülkün sahibinin Allah olduğunu fiilen ilân etmektedir. Malı üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğunu düşünen müsrif tavra karşılık mutlak tasarruf hakkına sahip olanın sadece Allah olduğunu idraklere sunmaktadır. Zaten kişinin elindeki mal Allah"ındır ve o, Allah"ın kendisine emanet ettiği imkânı Allah"ın diğer muhtaç kullarıyla paylaşmaktadır. “Ve o müminler ki... Kendilerine vermiş olduğumuz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.” 31 âyetinde bunun vurgulandığını görürüz.