merhamet edin ki gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin.” 17 uyarısıyla, rahmetin merhametle beslendiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla Allah"ın rahmetine lâyık olmak isteyen kimse, şefkat ve merhameti bir yaşam biçimi olarak benimsemelidir. Ancak Allah"ın sınırlarını ihlâl edenlere ve yasaklarını çiğneyenlere acıyarak cezalarını vermemek, Allah"ın istediği bir merhamet değildir. Bu sebeple merhametin miktarı ve ne zaman, kime karşı gösterileceği çok mühimdir. Zira azgına şefkat göstermek, onu başkalarının hakkına tecavüze teşvik edecek ve bu merhametten maraz doğmasına neden olabilecektir.
Öte yandan Allah"ın insanların kalplerine koymuş olduğu merhamet sermayesi değerlendirilmezse ya da yerli yerinde kullanılmazsa, sonu zarar ve ziyan ile bitecek bir ticarete dönüşebilir. Hz. Peygamber, Allah"ın bir insanı helâk etmek istediğinde, ondan, önce utanma duygusunu, sonra güvenilirliği, peşinden de merhameti aldığını söylemekte; kalbinden merhameti alınan bir kimsenin ise Allah"ın rahmetinden mahrum kalacağını bildirmektedir.18 Nitekim bir seferinde çok sevdiği torunlarını öperken Peygamberimizi gören bir bedevînin, “Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız.” demesi üzerine Allah Resûlü"nün verdiği cevap, calib-i dikkattir: “Allah, senin kalbinden merhameti çekip almışsa ben senin için ne yapabilirim ki!” 19 Aynı şekilde Peygamberimiz, “Yalnızca şakî (bedbaht) olan kimse merhametten yoksun bırakılır. ”20 buyururken de gönlündeki merhamet damarını kurutanların gün gelip bu nimetten mahrum bırakılacağına dikkat çekmektedir.
Şayet insan bu uyarılara kulak tıkayıp merhametini kullanmakta cimrilik ederse, kendisine de merhamet edilmez. Hz. Peygamber, Allah"ın merhametine mazhar olma yolunun, bu duyguyu yerli yerinde kullanmaktan geçtiğini net bir şekilde ifade etmiştir: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” 21
İnsanlar arasında merhametin timsali ise, annelerdir. Annelerdeki merhamet, Allah"ın rahmetinin en somut tezahürüdür. Şu hikâyede anlatılan olay, anne şefkatini ne güzel yansıtmaktadır. Rivayete göre iki kadın ve oğulları bir aradayken bir kurt gelerek ikisinden birinin oğlunu kapıp götürür. Kadınlar birbirlerini işaret edip, “Kurt senin çocuğunu götürdü.” diyerek tartışırlar. Olayı Hz. Dâvûd"a anlatırlar ve o, büyük kadının çocuğunun götürüldüğüne hükmeder. Onun yanından ayrıldıktan sonra Hz. Süleyman"a başvururlar. Onları dinleyen Süleyman (as),