malları hususunda kendilerine zarar vermeyeceğinden emin oldukları” kimse olarak tanımlamıştı.15 Buna göre inanan insan, imanının bir gereği olarak toplumda huzursuzluğa ve zarara neden olacak her türlü davranıştan uzak kalmalıydı. Bu doğrultuda Hz. Peygamber, mescit veya çarşı gibi kalabalık mekânlara girerken yanında ok bulunan kimselerin oklarının uçlarını tutmak suretiyle ihtiyatlı davranmalarını, yanlışlıkla da olsa başkalarına zarar vermekten kaçınmalarını tavsiye etmişti.16
Allah Resûlü imanın yetmiş küsur kısmının bulunduğunu, bunların en aşağısının yoldan geçenlere zarar verecek şeyi ortadan kaldırmak olduğunu söylerken17 de aynı hakikate işaret etmişti. “Zandan sakının! Çünkü zan, sözün en yalanıdır. Birbirinizin eksikliğini bulmaya çalışmayın, birbirinizin özel ve mahrem hayatını da araştırmayın. Birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırtınızı dönmeyin (küsmeyin), birbirinize kin ve nefret de beslemeyin. Ey Allah"ın kulları! Kardeş olun!” 18 buyururken, insanların birbirine güvenini yok eden davranışlardan şiddetle sakınılmasını emretmişti. Hz. Peygamber bu esası ihlâl eden hakkında ise şöyle buyurmuştu: “İnsanların en kötüsü, şerrinden dolayı insanların kendisinden çekindiği kimsedir.” 19
Resûlullah"ın öğrettiği muamele tarzı, aslında Kur"ân-ı Kerîm"de, “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin!” 20 diye kendisini öven Rabbinin kullarına muamelesi idi. Âlemlerin Rabbi “Rahmân” idi ve O, merhameti kendi zâtına farz kılmıştı.21 “Rahîm” idi, kullarına açtığı rahmet ve lütuf kapıları sayısızdı.22 O"nun âlemlere rahmet olarak gönderdiği elçisi23 de sosyal ilişkilerin koparılmasını asla istemez aksine daha da sağlamlaştırılmasını tavsiye ederdi. Hatta bu konuda yapılan iyiliklerin karşılıklı olmasının da ötesinde bir ahlâkî tutum sergileyerek gelmeyene gitmeyi, vermeyene vermeyi, zulmedeni affetmeyi, yani her hâlükârda lütufkâr olmayı öğütlemişti.24
Resûlullah, sadece kendi rahatını düşünen bencilce bir hayat tarzından ashâbını ısrarla sakındırmıştı. Müminler sadece “ben nasıl rahat ederim”e göre değil, “nasıl rahat ettiririm”e göre de hayatlarını tanzim etmeliydi. Kardeşinin ihtiyacını gözetmek ve sıkıntılı gününde onun yanında olmak, bir mümin için hayat tarzı hâline gelmeliydi. Nitekim sahâbeden Berâ" b. Âzib, “Peygamber (sav) bize şu yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmek, cenazeyi (kabre kadar) takip etmek, aksırana Allah"tan rahmet dilemek, zayıfa yardım etmek, mazluma yardım etmek, selâmı yaymak ve yemin edenin yeminini tasdik etmek.”25 derken, Hz. Peygamber"in ashâbını sosyal hayatın gerekleri konusunda eğitmek için ne kadar hassas davrandığını