ortaya koyuyordu. Resûlullah"ın öğrettiği toplumsal ahlâka göre gücü yeten müminler, gücü yetmeyenlerin hizmetinde olmalıydı. Hz. Peygamber, “Dul bir kadının ve fakirin işleri için koşturan kimse, Allah yolunda cihad eden yahut geceyi namazla gündüzü oruçla geçiren kimse gibidir.” 26 buyurarak, hizmet ehli olmanın Hak katındaki kıymetini bildirmişti. Nitekim insanların en hayırlısı, onlara en faydalı olandı.27
Diğer taraftan insanların hizmetinde olmak, maddî imkânlara bağlı olmaksızın her müminin hayatını kuşatabilecek bir olguydu. Allah Resûlü,“İki kişinin arasında adaletle karar vermen bir sadakadır. Hayvanına binmek isteyen bir kimseyi hayvana bindirmen yahut eşyasını hayvana yüklemen bir sadakadır. Güzel söz bir sadakadır. Namaza giderken attığın her adım bir sadakadır. İnsanlara eziyet veren şeyleri yoldan kaldırman (bile) bir sadakadır.” 28 diyordu. Zira sadaka ismi altında zikredilen bütün bu hususlar, aslında insanlara olan sadakat ve samimiyetin birer göstergesiydi. Toplum içinde yaşadığımıza göre, her hâlükârda diğer insanların da maslahatını dikkate almak gerekiyordu. Nitekim Efendimiz ashâbına, “Gözü (harama bakmaktan) sakınmak, rahatsızlık verecek şeyleri ortadan kaldırmalarını, selâma karşılık vermelerini, (insanları) iyiliğe davet edip kötülükten sakındırmak suretiyle kenarına oturdukları yolun dahi hakkını vermelerini” tembihlemişti.29
Resûlullah, insan ilişkilerinde öncelikle en yakındakilerin gözetilmesini ısrarla vurguluyordu. Nitekim Allah yolunda cihad etmek üzere kendisinden izin isteyen bir adamın anne babasının kendisine muhtaç hâlde olduklarını öğrenince, “Öyleyse onlar için cihad et (çaba göster).” buyurmuştu.30 Sadakaların da öncelikle ihtiyaç sahibi aile fertlerine ve akrabalara verilmesi gerektiğini beyan etmişti.31 “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı şekilde davrananlarınızdır.” 32 buyururken, Müslümanların başkalarından önce en yakındakilerle iyi ilişkiler kurması gerektiğini vurgulamıştı. Kişinin yakın çevresini oluşturan komşularla ilişkilerine de özen göstermesi gerekiyordu. Allah"a ve âhiret gününe iman eden kişi, komşusuna eziyet etmemeli33 aksine onunla iyi ilişkiler kurmalıydı. Nitekim şehirleri gerçek anlamda yaşanılabilir ve müreffeh kılan şey, sağlıklı bir zemine oturmuş insan ilişkileriydi. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz, eşi Hz. Âişe"ye şöyle demişti: “Rıfktan (yumuşak davranmaktan) nasibi verilen kimseye, dünya ve âhiret iyiliklerinden de nasibi verilmiştir. Sıla-i rahim (akrabalık ilişkilerini gözetmek), güzel ahlâk ve iyi komşuluk, beldeleri mâmur (yaşanır) hâle getirir ve ömürleri uzatır.” 34 Yani insanlarla kurulan iyi ilişkiler, kişiye daha huzurlu