Hadislerle İslâm Cilt 4 Sayfa 332

Ebû Talha"nın karısı olan) Ümmü Süleym, Ümmü"l-Alâ", Ebû Sebre"nin kızı ve Muâz b. Cebel"in karısından başkası bu biatteki bağırıp çağırmama şartına uymadı.33

Resûlullah (sav), câhiliye zihniyetini yansıtan örf ve âdetleri terk etme hususunda en yakın ashâbını dahi uyarmıştır. Sahâbîler de bu uyarıları dikkate almış ve söz konusu davranışları yapmama konusunda hassas davranmışlardır. Ancak zaman zaman yaşanan bazı olaylar, câhiliyeden kalma alışkanlıkların bireyler üzerinde ne denli etkili olduğunu göstermekteydi. Nitekim aralarında geçen bir tartışma esnasında Ebû Zer el-Gıfârî, annesinin zenci olması sebebiyle Bilâl-i Habeşî"yi ayıplamış ve Bilâl durumu Allah Resûlü"ne bildirmişti. Kutlu Elçi, “Ebû Zer, onu annesi sebebiyle mi aşağıladın? Demek ki sen kendisinde (hâlâ) câhiliye izleri olan bir kimsesin!” buyurarak Ebû Zerr"i ikaz etmişti.34

Âdet ve geleneklerin kişiler ve toplum üzerinde bir baskı oluşturduğu bir gerçektir. Kişinin kendisine çok anlamsız gelse de yerleşmiş bir âdeti terk etmesi toplum tarafından derhâl ayıplanabilmektedir. Meselâ Berâ b. Âzib yaşadıkları bir olayı şöyle anlatmaktadır: “İyilik ve taat, evlere arkalarından gelmeniz değildir... âyeti biz ensar hakkında indi. Câhiliye döneminde ensar hac yapıp da evlerine geldiklerinde, kapıdan değil de evlerinin arka tarafında açtıkları bir delikten girerlerdi. Bir keresinde ensardan birisi evine yine böyle geldiğinde, delikten değil evinin kapısından girmişti. O kimse bu hareketi sebebiyle ayıplandı. Bunun üzerine, “İyilik ve taat, evlere arkalarından gelmeniz değildir. İyilik, takva sahibi olup sakınmadır. Evlere kapılarından gelin. Allah"tan korkun ki arzu ettiğiniz şeylere kavuşasınız.” 35 âyeti nâzil oldu.36

Görüldüğü üzere birçok toplumda olduğu gibi İslâm"ın yayıldığı Arap toplumunda da fazilet sayılan davranışlar İslâm"ın genel ilkelerine uygun olduğu ölçüde kabul görmüştür. Bazı uygulamalar İslâm"ın getirdiği kurallarla güçlendirilerek sosyal hayatta devam etmesi sağlanmıştır. İnsanlığın ortak değerleri olan cömertlik, emanete ihanet etmeme, vefakârlık, ahde vefa, mürüvvet, cesaret gibi değerler korunmuş ve bunların devamlılığı sağlanmıştır. Ticarette yaygın olan bazı ananeler kabul edilirken bazıları ya tamamen reddedilmiş ya da İslâm"ın getirdiği yeni ölçülerle ıslah edilip devamı sağlanmıştır. Özellikle faiz bütün çeşitleri ile yasaklanmıştır. Yine ticarette belirsizlik içeren, aldatma ve aldanma riski taşıyan alışveriş şekilleri tamamen yasaklanmıştır. Bunun yanında ortaklık, kefalet, selem, kira

    

Dipnotlar

33 B7215 Buhârî, Ahkâm, 49

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ حَفْصَةَ عَنْ أُمِّ عَطِيَّةَ قَالَتْ بَايَعْنَا النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَرَأَ عَلَىَّ ( أَنْ لاَ يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا ) وَنَهَانَا عَنِ النِّيَاحَةِ ، فَقَبَضَتِ امْرَأَةٌ مِنَّا يَدَهَا فَقَالَتْ فُلاَنَةُ أَسْعَدَتْنِى وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أَجْزِيَهَا ، فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا ، ثُمَّ رَجَعَتْ ، فَمَا وَفَتِ امْرَأَةٌ إِلاَّ أُمُّ سُلَيْمٍ وَأُمُّ الْعَلاَءِ ، وَابْنَةُ أَبِى سَبْرَةَ امْرَأَةُ مُعَاذٍ أَوِ ابْنَةُ أَبِى سَبْرَةَ وَامْرَأَةُ مُعَاذٍ . M2163 Müslim, Cenâiz, 31. حَدَّثَنِى أَبُو الرَّبِيعِ الزَّهْرَانِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ مُحَمَّدٍ عَنْ أُمِّ عَطِيَّةَ قَالَتْ أَخَذَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَعَ الْبَيْعَةِ أَلاَّ نَنُوحَ فَمَا وَفَتْ مِنَّا امْرَأَةٌ إِلاَّ خَمْسٌ أُمُّ سُلَيْمٍ وَأُمُّ الْعَلاَءِ وَابْنَةُ أَبِى سَبْرَةَ امْرَأَةُ مُعَاذٍ أَوِ ابْنَةُ أَبِى سَبْرَةَ وَامْرَأَةُ مُعَاذٍ .

34 B30 Buhârî, Îmân, 22

30 - حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ قَالَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ وَاصِلٍ الأَحْدَبِ عَنِ الْمَعْرُورِ قَالَ لَقِيتُ أَبَا ذَرٍّ بِالرَّبَذَةِ ، وَعَلَيْهِ حُلَّةٌ ، وَعَلَى غُلاَمِهِ حُلَّةٌ ، فَسَأَلْتُهُ عَنْ ذَلِكَ ، فَقَالَ إِنِّى سَابَبْتُ رَجُلاً ، فَعَيَّرْتُهُ بِأُمِّهِ ، فَقَالَ لِىَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « يَا أَبَا ذَرٍّ أَعَيَّرْتَهُ بِأُمِّهِ إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ ، إِخْوَانُكُمْ خَوَلُكُمْ ، جَعَلَهُمُ اللَّهُ تَحْتَ أَيْدِيكُمْ ، فَمَنْ كَانَ أَخُوهُ تَحْتَ يَدِهِ فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ ، وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ ، وَلاَ تُكَلِّفُوهُمْ مَا يَغْلِبُهُمْ ، فَإِنْ كَلَّفْتُمُوهُمْ فَأَعِينُوهُمْ » . M4314, M4315 Müslim, Eymân, 39, 40. وَحَدَّثَنَاهُ أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ ح وَحَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ ح وَحَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخْبَرَنَا عِيسَى بْنُ يُونُسَ كُلُّهُمْ عَنِ الأَعْمَشِ بِهَذَا الإِسْنَادِ وَزَادَ فِى حَدِيثِ زُهَيْرٍ وَأَبِى مُعَاوِيَةَ بَعْدَ قَوْلِهِ « إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ » . قَالَ قُلْتُ عَلَى حَالِ سَاعَتِى مِنَ الْكِبَرِ قَالَ « نَعَمْ » . وَفِى رِوَايَةِ أَبِى مُعَاوِيَةَ « نَعَمْ عَلَى حَالِ سَاعَتِكَ مِنَ الْكِبَرِ » . وَفِى حَدِيثِ عِيسَى « فَإِنْ كَلَّفَهُ مَا يَغْلِبُهُ فَلْيَبِعْهُ » . وَفِى حَدِيثِ زُهَيْرٍ « فَلْيُعِنْهُ عَلَيْهِ » . وَلَيْسَ فِى حَدِيثِ أَبِى مُعَاوِيَةَ « فَلْيَبِعْهُ » . وَلاَ « فَلْيُعِنْهُ » . انْتَهَى عِنْدَ قَوْلِهِ « وَلاَ يُكَلِّفْهُ مَا يَغْلِبُهُ » . حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ بَشَّارٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ الْمُثَنَّى - قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ وَاصِلٍ الأَحْدَبِ عَنِ الْمَعْرُورِ بْنِ سُوَيْدٍ قَالَ رَأَيْتُ أَبَا ذَرٍّ وَعَلَيْهِ حُلَّةٌ وَعَلَى غُلاَمِهِ مِثْلُهَا فَسَأَلْتُهُ عَنْ ذَلِكَ قَالَ فَذَكَرَ أَنَّهُ سَابَّ رَجُلاً عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَيَّرَهُ بِأُمِّهِ - قَالَ - فَأَتَى الرَّجُلُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ إِخْوَانُكُمْ وَخَوَلُكُمْ جَعَلَهُمُ اللَّهُ تَحْتَ أَيْدِيكُمْ فَمَنْ كَانَ أَخُوهُ تَحْتَ يَدَيْهِ فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ وَلاَ تُكَلِّفُوهُمْ مَا يَغْلِبُهُمْ فَإِنْ كَلَّفْتُمُوهُمْ فَأَعِينُوهُمْ عَلَيْهِ » .

35 Bakara, 2/189.

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَهِلَّةِۜ قُلْ هِيَ مَوَاق۪يتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّۜ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِاَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقٰىۚ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ اَبْوَابِهَاۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿189﴾

36 B1803 Buhârî, Umre, 18.

حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ قَالَ سَمِعْتُ الْبَرَاءَ - رضى الله عنه - يَقُولُ نَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ فِينَا ، كَانَتِ الأَنْصَارُ إِذَا حَجُّوا فَجَاءُوا لَمْ يَدْخُلُوا مِنْ قِبَلِ أَبْوَابِ بُيُوتِهِمْ ، وَلَكِنْ مِنْ ظُهُورِهَا ، فَجَاءَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ ، فَدَخَلَ مِنْ قِبَلِ بَابِهِ ، فَكَأَنَّهُ عُيِّرَ بِذَلِكَ ، فَنَزَلَتْ ( وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَى وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا ) .