Peygamber Efendimizin vefatına yakın bir zamanda verdiği şu mesaj çok manidardır: “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Arap"ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap"a, beyaz tenlinin siyaha, siyah tenlinin de beyaza bir üstünlüğü yoktur.” 11 İslâm inancında bütün insanlar tarağın dişleri gibi eşit kabul edilir.12 Bütün insanlar etnik köken, ırk, aile, kabile, sosyal sınıf, renk, din ve dil gibi özelliklerine bakılmaksızın hukuk önünde eşittir. İslâm, insanlar arasında adaletin tesis edilmesini hedeflerken, insanlar arasında ihsan, fedakârlık ve başkasını kendine tercih gibi insanî faziletlerin yaygınlaştırılmasını öğütlemektedir.13
Adalet, temel insan hakları ve değerleri açısından insanlar arasında hiçbir ayırım yapılmaksızın her hakkın sahibine verilmesini temin etmeyi amaçlamaktadır. Peygamber Efendimizin farklı vesilelerle dile getirdiği, “Her hak sahibine hakkını ver.” 14 öğüdü, bu konuyu açıklığa kavuşturacak temel bir ilkedir. Buna göre ana ölçülere bağlı kalmak suretiyle her kişiye hak ettiğinin verilmesi, adaletin en güzel şekilde temin edilmesini sağlayacaktır. Kişiye hak ettiği değer ölçüsünde mükâfat veya ceza verilmesi insanî erdemlerin gelişmesi ve yerleşmesi açısından son derece önemlidir. Nitekim Hz. Peygamber"den sonra iş başına geçen ilk iki halifenin Müslümanlara yıllık olarak dağıttıkları meblağı belirlemedeki farklı bakışı bunun tipik bir örneğidir. Bu konuda Hz. Ebû Bekir Peygamber Efendimizin eşit dağıtım ilkesini esas alarak herkese eşit hisse vermiştir. Ancak adaletiyle ün salmış olan Hz. Ömer kendi döneminde hizmet-liyakat prensiplerinden hareketle herkese farklı oranda hisse dağıtmayı tercih etmiştir.15
Esmâ-i Hüsnâ"dan “el-Adl” ve “el-Muksit” isimleri mutlak adalet sahibi olan Allah"ın, bütün varlığı adalet ile yarattığını ifade eder. Bundan dolayıdır ki Yüce Allah, sorumluluk verdiği insanların da bu ilke ile hareket etmelerini istemiştir. “Allah göğü yükseltti ve mizanı (dengeyi) koydu. (Siz, ey insanlar), sakın dengeyi bozmayın. Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın.” 16 âyetinde kâinatın bir mizan (denge ve ölçü) dâhilinde yaratıldığı, insanlar arası bütün ilişkilerin adaletin de sembolü olan mizan (denge, ölçü) esasına uygun olması gerektiğini belirtmiştir. İnsanın maddî ve mânevî bakımdan bir mizan içinde yaratıldığı da, “O değil mi seni yaratan, seni düzgün ve dengeli kılan.” 17 âyetiyle vurgulanmıştır. İnsanı ve insan için yaratılan kâinatı yerli yerinde, belirli düzen, intizam ve neticede bir mizan ile yaratan, “Allah adaleti, ihsanı, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” 18