hâlde sabır ve sebat ile dilleri döndüğünce inançlarını anlatıp kendilerini ifade etmeye çalışan Müslümanlar hicret ile birlikte Medine"de kendilerine ait bir yerleşim merkezine ve Hz. Peygamber"in lideri olduğu bir şehir devleti yönetimine kavuşmuşlardı. Ancak hicretin ilk yıllarında inançlarını özgürce yaşayabilmeleri için kendilerine hücum edenlere karşı cihad etmekle emrolunmuşlardı: “Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah"ın gücü onlara yardım etmeğe yeter.” 7
Bu emir, cihadın toplumsal bir yükümlülük olduğunu en açık bir şekilde ortaya koymuş ve müminler için gerektiğinde savunma savaşı yaparak dinlerini ve toplumsal yapılarını koruma yolunu açmıştı. Savaş, cihadın etkili bir şekli idi. Fakat bununla birlikte cihad sadece silahlı mücadeleden ibaret de değildi. Kişinin, Allah"ın rızasına uygun bir şekilde yaşamak için çaba sarf etmesi, elinden gelen tüm imkânlarını seferber etmesi, tevhid inancını tüm dünyaya duyurması, insanlarla Allah arasındaki her türlü engeli kaldırmak için çalışması, iyiliği emredip kötülükten sakındırması... Bunların her biri Allah yolunda yapılan bir tür cihad idi.
Aslında cihad, İslâm"ın indiği topluma yabancı bir sözcük değildi. Araplar düşmana karşı söz ve eylem ile gücü yettiği oranda mücadele etmeyi ifade için bu sözcüğü kullanıyorlardı.8 Ancak bu mücadele kabilenin çıkarları veya kişisel çıkarlar için ve çoğu kez, öfkeyle, ölçüsüz güç kullanılarak yapılırdı. Fakat İslâm, cihad sözcüğüne yeni bir anlam yüklemiş ve kişisel çıkarları bir kenarda tutarak Allah rızasını ön plana almış, böylece cihada mânevî bir anlam, ruh ve ideal katmıştı. Buna göre gerçek anlamda cihad Allah"ın rızasını kazanmak9 ve Allah"ın hak mesajını üstün tutmak amacıyla yapılırdı.10 Bu ise bazen mal bazen el bazen dil11 ve gerektiğinde can ile12 Allah yolunda mücadele etmek anlamına geliyordu. Bu mücadele öncelikle insanın kendi nefsi ile olan cihadı ile başlıyordu. Çünkü Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun...” buyuruyordu.13
Müslüman"ın nefsi ile olan cihadı, dinî konulardaki cehaletin giderilmesi ile başlar. Kişinin İslâm"ı en güzel şekilde öğrenip hayatını ona göre tanzim etmesi cihadın bireysel boyutunu teşkil etmektedir. Fakat dinin emir ve yasaklarının öğrenilmesinin yanında bunların uygulanmasında insanın karşılaşacağı birtakım zorluklar da vardır. Bunların başında ise insanı kötülüğe sevk eden nefis14 vardır. Bunun için Peygamber Efendimiz,