Ebû Musa el-Eş"arî ile Muâz b. Cebel"i dinî hükümleri bildirmek ve idarecilik yapmak üzere Yemen"e gönderen Hz. Peygamber, çeşitli bölgelerdeki zekât ve cizye gibi gelirlerin tahsilini de güvenilir elçiler aracılığıyla yapmıştır. Süleymoğulları"nın zekâtını almakla İbnü"l-Lütbiyye"yi,4 Hayber"deki arazilerin gelirlerini toplamakla da Abdullah b. Revâha"yı görevlendirmiştir.5 Böylece, kendisinin ulaşamadığı yerlere vekilleri aracılığıyla ulaşmış, tek başına yürütmesi mümkün olmayan Müslüman toplumuna ait işleri vekilleri vasıtasıyla görmüştür. Kendisinden sonra gelen halifeler ve emîrler de bu uygulamayı devam ettirmişlerdir. Örneğin, Medine valisi Mervân"ın, kendisinin görev başında bulunamadığı zamanlarda Ebû Hüreyre"yi vekil bıraktığı bilinmektedir.6 Hz. Ömer"in atamış olduğu valiler de gerekli durumlarda yerlerine, ehil olan kimseleri bırakmışlardır.7
Vekâlet, güven esasına dayanan bir ilişkidir. Zira vekil, asil gibidir; asıl şahsın kendisi adına yetki verdiği kimsedir. Bu nedenle vekil olacak kişinin seçimi titizlik gerektirir. Nitekim Allah Resûlü, Hıristiyan kalarak cizye vermeye razı olan Necrân halkına, güvenilir biri olduğunu vurgulayarak Ebû Ubeyde b. Cerrâh"ı göndermişti.8 Ayrıca Allah Resûlü"nün Tebük ve Buvat Gazvelerinde olduğu gibi bazı vesilelerle Medine dışına çıktığı zaman geride kalanlara imamlık etmesi için yerine İbn Ümmü Mektûm"u bırakması da dikkat çekicidir.9 Önde gelen pek çok sahâbînin de kendisiyle birlikte sefere çıkmaları dolayısıyla İbn Ümmü Mektûm"a vekâlet veren Allah Resûlü bu tavrıyla, bedensel engelli olmanın kişinin güvenilirliğini olumsuz etkilemeyeceğini ve vekâlette liyakatin önemli olduğunu göstermek istemiştir.
Hz. Ömer"in de vekil seçiminde oldukça titiz olduğu bilinmektedir. Kendisi bir gün Usfan"da, Mekke"ye vali olarak tayin ettiği Nâfi" b. Abdü"l-Hâris ile karşılaşınca ona Mekke halkının yönetimini kime bıraktığını sormuştu. Nâfi" kendisinin yerine İbn Ebzâ isminde birisini bıraktığını söyleyince Hz. Ömer, “Mekke halkının başına azatlı kölelerimizden birini mi bıraktın?” sözleriyle şaşkınlığını dile getirdi. Zira çoğunluğu Arap olan Mekke halkının başına daha önce köle olduğu bilinen birinin getirilmesi sorun oluşturabilirdi. Nâfi", bu vekâletin sebebini şöyle açıkladı: “İbn Ebzâ, Allah Teâlâ"nın Kitabı"nı güzel okuyarak anlayan, ferâizi (miras hukukunu) iyi bilen ve hüküm vermeye yetkili bir kimsedir.” Bunun üzerine Hz. Ömer, Hz. Peygamber"in, “Muhakkak ki Allah Teâlâ, bu kitap (Kur"ân-ı Kerîm) ile bazı kavimleri yükseltir, diğer bazı kavimleri de alçaltır.” sözünü hatırlatarak onun vekil seçiminde nesebi ve sosyal statüyü değil de ehliyeti gözetmesini takdir etti.10