başvurmuşsa da en güzel vekilin Allah olduğunu her zaman hatırında tutmuş, ashâbına da şu öğüdü vermiştir: “Yüce Allah âcizliği kınar. Hâlbuki akıllı olmalısın! Bir işin üstesinden gelemediğin zaman, "Allah bana yeter, O ne güzel vekildir." de.” 22 Zira ilâhî vahyin inmeye yeni başladığı zamanlarda Allah Teâlâ kendisini kullarına tanıtırken “her şeyin vekili” olduğunu söyleyerek onlara, tüm yaratılmışların sahibi ve koruyucusu olduğunu, bu nedenle kulluk edip boyun eğilecek ve güvenilip dayanılacak tek varlığın da yalnız kendisi olduğunu bildirmiştir.23 “O, doğunun da batının da Rabbidir. O"ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O"nu vekil edin.” 24 buyurarak kullarının kendisine güvenmelerini ve tevekkül etmelerini emretmiş, pek çok âyette kişiye vekil olarak kendisinin yeterli olacağını hatırlatmıştır.25 Bu doğrultuda Hz. Peygamber Allah"a her zaman sonsuz güven duymuş, bir yolculuğa çıkarken, “Allah"ım, yolculuğumuzda bize yoldaş ol, ardımızdan ailemize göz kulak ol.” diyerek Allah"a, kendileriyle beraber geride bıraktıklarını da koruması için dua etmiştir.26 Resûlullah"ın izinden ayrılmayan sahâbe de aynı tutumu sergilemiştir. Nitekim Uhud Savaşı sırasında kendilerinden sayıca çok ve daha güçlü olan düşmanlarından korkmaları gerektiği söylenmesine rağmen hiç korkmayarak, ilk defa Hz. İbrâhim"in ateşe atılırken söylediği,27 “Hasbünallâh ve ni"me"l-vekîl.”(Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.) sözüyle yollarına devam etmişler, bu tavırlarıyla da Allah"ın lütuf ve nimetlerine nail olmuşlardır.28 Ayrıca Hz. Peygamber, her şeyin vekili olan Rabbimizin razı olacağı birtakım davranışları sergileyen kimselere, kendileri için tevbe ve istiğfarda bulunan melekleri vekil kılacağını müjdelemiştir.29
Allah, el-Vekîl ismiyle güvenilecek asıl dayanak olduğunu bildirmektedir. Aynı şekilde insanlar arası ilişkilerde sıkça ihtiyaç duyulan vekilliğin de temeli kişiler arası güvene dayanır. Kur"ân-ı Kerîm ve Resûlullah"ın uygulamaları ışığında vekâlet için çeşitli düzenlemeler getirilmiş ve hukukî işlemlerde vekâlet belirli şartlara bağlanmıştır. Buna göre her şey için vekil tayin edilemeyeceği gibi her kişi de vekil olarak görevlendirilemez. Özellikle ticarî işlemlerde vekâletin zamanı, şartları, özellikleri ve tarafları önceden belirlenerek kayıt altına alınmalıdır. Bu şekilde sonradan ortaya çıkması muhtemel birçok anlaşmazlık baştan önlenmiş olur. Bu hususa dikkatleri çeken tâbiûn âlimlerinden Saîd b. Müseyyeb, bir kimsenin başka bir kimseyi ticarî bir konuda kendisine vekil kılarken onunla, söz konusu vekâletle ilgili bütün ayrıntıların belirtildiği yazılı bir sözleşme yapması gerektiğini bildirmiştir.30