zarara uğradığı takdirde bedeli ödenmek üzere alınan bir emanettir.” diyerek onları ödünç aldığını ve koruyacağını ifade etmişti.18
Şaka yollu veya habersiz alınan bir şeyin, küçük dahi olsa sahibine geri verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde telâfi edilmelidir. Bununla ilgili olarak Resûlullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Sizden biriniz kardeşinin herhangi bir malını ne şaka yollu ne de kasten alsın. Kim kardeşinin bastonunu (bile haberli veya habersiz olarak) almışsa onu derhâl geri versin.” 19
Gerek Resûlullah döneminde ve gerekse ilk halifeler döneminde zanaatkârlara iş yapmaları için bırakılan eşya emanet telakki edilir, kasıt olmaksızın zayi veya telef olması hâlinde zanaatkârlara ödetilmezdi. Bu dönemlerde insanlar birbirine güvendiği için, eşyanın kaybolduğunu söyleyen zanaatkârların sözlerine itimat edilirdi. Fakat ilerleyen yıllarda, bu emanet duygusunun yerini insanların mallarına karşı tamah, hırs duyguları almaya başladı. Zamanla halkın eşyasına göz koyan bazı zanaatkârların bu ödetmeme hükmünü kötüye kullanmaları, halkın zarar görmesine yol açtı. Şayet durum bu şekilde kendi hâline bırakılırsa söz konusu hukuka tecavüz iyice yaygınlaşacak, insanlar güçlük içinde kalacaktı. Bu tür zanaatkârların gevşekliği ve malları korumamaları neticesinde, ya halkın güveni sarsıldığı için ilgili zanaatlar tamamen terk edilecek ya da herhangi bir tazminat ödemedikleri için, yalan, hile ve hıyanet ile zanaatkârlar tarafından insanların malları suistimal edilecekti. İşte bu olumsuz gelişmeler karşısında, Hz. Ali insanlar lehine ihtiyatla hareket ederek, terzi, boyacı ve benzer zanaatkârlara telef ettikleri malları ödetmeye başladı.20 Hatta o bu hususta, “İnsanları ancak bu ıslah eder.” demişti.21
Görüldüğü gibi, bazı zanaatkârların ahlâkî zafiyetlerine karşı, halkın mallarını korumaya yönelik bir tedbir olarak Hz. Ali zanaat erbabı elinde telef olan eşyanın tazminini talep etti. Şüphesiz bu emir, toplumda gittikçe yaygınlaşan mefsedeti önlemek, malın muhafazası şeklindeki genel maslahatı korumak amacına mâtuf bir ictihad idi.
Günümüzde kişi veya şirketlerin ürettikleri malların gerek üretim, gerekse dağıtım aşamasında gerekli özen gösterilmemesinden dolayı zaman zaman hatalı, defolu hâle geldikleri görülebilmektedir. Bu durumlarda da hataların doğrudan üretimden veya dağıtımdan kaynaklandığı tespit edildiğinde sorumlu kişilerin sağlam olarak teslim etmeyi taahhüt ettikleri malların bedelini veya mislini tazmin etmeleri de bu kapsamda değerlendirilebilir.