Günlük hayatta sadece insanların mallarına zarar verilmeyebilir. Değişik sebeplerle, kişilerin canları, bedenleri kısaca insan sağlığı da zarara uğratılabilir. Bu konuyla ilgili olarak Resûlullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Kim doktor olmadığı hâlde tabiplik/tedavi yapar (da hastaya zarar verirse) onu tazminle yükümlüdür.” 22 Buna göre, uzman olmadığı hâlde yaptığı operasyonla hastaya zarar veren kişi, o zararı tazmin etmek zorundadır.
İnsanların birbirlerini yaralayarak verdikleri zararlar da tazminat konusuna girmektedir. Resûlullah (sav) nesep ilmini iyi bilen Ebû Cehm b. Huzeyfe"yi zekât tahsildarı olarak taşraya göndermişti. Bir adam, zekâtı hakkında Ebû Cehm ile münakaşa etmiş, bunun sonucunda Ebû Cehm onun başını yaralamıştı. Sonra adamın yakınları Peygamber"e (sav) gelerek, “Yâ Resûlallah! Kısas istiyoruz!” dediler. Peygamber (sav) onlara, “Size şu kadar mal verilsin.” buyurdu. Adamlar razı olmadılar. Resûl-i Ekrem (sav) ödenecek tazminat miktarını artırarak, “Size şu kadar mal verilsin.” buyurunca adamlar bu kez razı oldular. Bunun üzerine Peygamber (sav) onlara, “Ben öğleden sonra halka hitap edeceğim ve sizin razı olduğunuzu onlara bildireceğim.” buyurdu. Adamlar, “Evet!” dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) cemaate bir konuşma yaptı ve “Şu Leysîler kısas talebinde bulunmak üzere bana başvurdular. Ben onlara kısas yerine şu kadar tazminat teklif ettim.” buyurdu. Sonra onlara dönüp, “Razı oldunuz mu?” diye sordu. Adamlar, “Hayır!” diyerek verdikleri sözü tutmadılar. Bunun üzerine muhacirler onlara mâni olmak istediler. Fakat Peygamber (sav) muhacirlerin vazgeçmelerini emretti. Muhacirler de vazgeçtiler. Sonra Resûl-i Ekrem (sav) onları çağırdı ve kendilerine verilecek mal miktarını artırdı. Sonra onlara, “Razı oldunuz mu?” diye sorunca adamlar, “Evet!” dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav), “Ben halka konuşma yapacağım ve sizin razı olduğunuzu onlara haber vereceğim.” buyurdu. Adamlar, “Peki!” dediler. Sonra Peygamber (sav) halka konuşma yaptı. Sonra adamlara, “Razı oldunuz mu?” buyurdu. Adamlar da, “Evet!” dediler.23
Tazminata, diğer bir ifadeyle diyet gerektiren durumlara dair ilginç bir örnek de Hz. Peygamber döneminde yaşanan şu olaydır: Hüzeyl kabilesinden iki kadın kavga etmiş, bunlardan biri diğerine bir taş atıp onu ve karnındaki çocuğu öldürmüştü. Bunun üzerine ölen kadının ailesi, davayı Resûlullah"a götürdüler. Resûlullah da ceninin diyetinin (kan bedelinin), bir köle veya cariye olmasına hükmetti (gurre), kadının diyetini de öldüren kadının âkılesine yani yakınlarına yükledi.24