olan Allah Resûlü, karşılaştığı davalarda buna göre hüküm vermiştir. Bir gün, her ikisi de Yahudi olan Benî Nadîr ve Benî Kurayza kabileleri, aralarındaki bir diyet davasını hâlledemeyip Resûlullah"a müracaat ederler. Benî Nadîr, kendini dindaşları olan diğer kabileden üstün görmekte, bu sebeple maktullerini de daha şerefli sayıp tam diyet istemektedir. Onlara göre Kurayzaoğulları daha az şerefli olduğu için maktullerine de yarım diyet ödenmelidir. Sonunda Allah Resûlü"nü hakem tayin ederler. Bunun üzerine onlar hakkında Mâide sûresinin şu âyeti nâzil olur: “Eğer aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Zira Allah âdil davrananları sever.” 18
Bunun üzerine Hz. Peygamber bu iki kabile arasında eşitliğe dayanarak hüküm vermiş, diyetlerini eşit kılmıştır.19 Ayrıca Müslümanların da kısas ve diyet hususunda kanlarının eşit olduğunu bildirmiştir.20 Zira hâkime düşen, hissiyatı ve ön kanaatleri ne olursa olsun taraflara eşit muamelede bulunmak, onları aynı dikkatle dinlemek, delilleri değerlendirip adaletle karar vermektir. Bu nedenle Allah Resûlü, yargının temelini teşkil eden eşitlik prensibine ısrarla dikkat çekmiştir: “Allah"ın belirlediği müeyyideleri size yakın olsun uzak olsun herkese olduğu gibi uygulayın. Sakın hiçbir kınayanın kınaması sizi bundan alıkoymasın.” 21 Yemen"e kadı olarak gönderdiği Hz. Ali"ye, yargılama usulü olarak taraflara eşit muameleyi şöyle tavsiye etmiştir: “İki kişi, aralarında hüküm vermen için sana geldiklerinde birini dinler dinlemez hüküm verme. İkincisini de dinle. Böylece nasıl hüküm vereceğini daha iyi anlarsın.” 22
İslâm dini, câhiliye zihniyetini ve onun sahip olduğu çarpık değerler sistemini tamamen ortadan kaldırarak yerine hak, hukuk ve adalete dayalı yeni bir anlayış inşa etmiştir. Bu ilâhî sistemin getirmiş olduğu eşitlik anlayışına göre, eskiden asla eşit olamayacak hür ile köle eşit konuma geldiği gibi, imanı sayesinde bir kölenin hür bir müşrikten daha değerli olduğu şeklindeki yeni bir üstünlük anlayışı da getirilmiş oldu.23 Bu durumu Allah Resûlü şu şekilde dile getiriyordu: “Allah, sizdeki câhiliye gururunu ve atalarla övünme âdetini ortadan kaldırmıştır. "Takva sahibi mümin" ve "bedbaht günahkâr" ayrımı vardır. İnsanlar Âdem"in çocuklarıdır. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.” 24 Böylece kul olma yönüyle aynı asıldan gelen ve eşit haklara sahip olan insanlar, Allah"a karşı olan tutum ve davranışlarıyla birbirlerinden ayrılmakta ve üstün olabilmektedirler. Cinsiyet ayrımının da önemsiz olduğu bu anlayışa göre Allah Teâlâ, erkek veya kadın olsun iyi bir mümin olan her kula güzel bir hayat ve fazlasıyla mükâfat sözü vermektedir.25 Zira Allah"ın kullarının bir kısmını diğerinden üstün görmesinin yegâne ölçüsü takvadır.26