gerektiğini vurgulayarak şöyle buyurmuştur: “(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları da doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” 11 Ona inanan müminlerin de aynı yöntemi benimsemelerini istemiştir: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülüğe engel olan bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” 12 “İçlerinde zulmedenler (haksızlık yapanlar) hâriç kitap ehli ile ancak güzel bir şekilde mücadele edin (tartışın) ve şöyle deyin: "Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir. Biz sadece O"na teslim olmuş kimseleriz.” 13
Kur"ân-ı Kerîm, geçmiş toplumlarda inançları sebebiyle baskı ve işkence gören insanlara atıfta bulunarak bunu yapanları şiddetle kınamıştır. Örneğin farklı inançlarından dolayı insanları hendeklere atarak diri diri yakan Uhdûd topluluğundan şöyle bahseder: “... Kahrolsun o alev alev yanan ateş çukurlarını hazırlayanlar! Hani ateşin başında oturmuşlar, inananlara yaptıklarını seyrediyorlardı. Sırf aziz, övgüye lâyık, göklerin ve yerin mâliki olan Allah"a inandıkları için müminlerden öç aldılar. Allah her şeye şahittir...” 14 Âyet, Yemen"de Yahudiliği kabul eden Himyer kralı Zû Nuvâs"ın, Milâdî 523"te işgal ettiği Necrân"daki Hıristiyan halkı Yahudiliğe girmeye zorlarken yaptığı baskılara işaret etmektedir. Bu baskılar sonucu yirmi bin Hıristiyan"ın öldürüldüğü belirtilmektedir.15 Kur"ân-ı Kerîm, Son Peygamber"e ve mümin arkadaşlarına baskı ve zulüm yapan Mekkeli müşrikleri, muhtemelen bildikleri bu olayı hatırlatarak uyarmaktadır. Dinde zorlamanın olmayacağını ifade eden Kur"an emri mutlak ve evrenseldir. Bunun tek istisnası bir kimsenin dinî uygulamaları veya dine karşı tutumuyla başkalarını rahatsız eder noktaya gelmiş olmasıdır. Dini dayanak noktası yapıp başkalarının haklarına tecavüz etmek ya da din karşıtı tutumuyla başkalarını rahatsız ederek onların kutsal değerlerine saldırmak bir hukuk ihlâlidir. Dolayısıyla dinî yükümlülükleri yerine getirip getirmeme konusu, kişinin hesabını sadece Allah"a vereceği inanç ve ibadet özgürlüğü alanına girer.
“Din, akıl sahibi insanları, kendi hür iradelerini kullanarak doğrudan hayra ulaştırmak üzere Allah tarafından belirlenen ilâhî değerler manzumesi” olarak tanımlanmıştır.16 Dinin özünde iman, imanın temelinde de kalp ile tasdik vardır. İnsanın bir şeyi isteyerek tercih etmesi, onu ancak kalben benimsemesi ile mümkündür. Bu nedenle ilâhî iradenin benimsenmesi rızaya bağlıdır. Buradan hareket eden İslâm âlimleri de zorlama ve baskı sonucunda yapılan inanç ikrarının geçersiz olduğunu belirtmişlerdir.