Bir defasında da Mâiz b. Mâlik el-Eslemî adlı sahâbînin zina suçunu itiraf etmesi ve “Ey Allah"ın Resûlü beni arındır.” demesine rağmen ona, “Yazıklar olsun sana! Git Allah"tan bağışlanma dile ve ona tevbe et!” buyurmuştur. Mâiz"in ısrarla geri gelmesi üzerine,“Bunda delilik mi var?” diyerek onu geri çevirmiş, tekrar geldiğinde de, “Bu adam içki mi içti?” diyerek itirafını kabul etmemiştir. Mâiz yeniden suçunu itiraf edince suç işleme ehliyetinin olduğu kanaatine vararak bu kişiye gerekli cezayı vermiştir.13 Hz. Peygamber, şayet suçlu, suçunu ikrar etmezse suçun sabit olduğu kesinleştiğinde ceza verirdi.
Ceza, kişide çoğu zaman telâfisi mümkün olmayan zararlara sebebiyet verebilir. Bütün bunlar düşünülerek evrensel hukuk sistemlerinin birçoğunda, “Şüpheden, sanık yararlanır.” prensibi benimsenmiştir. Bu prensibe göre, bir kişinin suç işlediği kesin delillerle sabit olmadıkça o kişiye ceza verilemez. Hz. Peygamber"in uygulamaları incelendiğinde bu durum açık bir şekilde görülür. Nitekim bir hadislerinde Peygamberimiz, “Elinizden geldiği kadar Müslümanlardan cezaları düşürün. Şayet bir çıkış yolu bulursanız (davalıyı) serbest bırakın. Çünkü yöneticinin yanılıp affetmesi, yanılıp ceza vermesinden daha hayırlıdır.” 14 buyurmuştur. Hatta bir defasında Hz. Peygamber, hırsızlıkla itham edilen bir kişiyi hapsetmiş ancak yeterli delil bulunamayınca aynı ilkeden hareketle o kişiyi serbest bırakmıştır.15
Kur"ân-ı Kerîm, öldürme ve yaralama olaylarına karşı denklik cezasını öngörmekle beraber mağdurun veya velîsinin bundan vazgeçerek diyet alabileceklerini veya suçluyu karşılıksız affedebileceklerini belirtmiştir.16 “Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah"a aittir. Şüphesiz o, zalimleri sevmez.” 17 âyetinde de affetmenin husumetleri bitirme açısından daha uygun olduğu belirtilmiştir. Hz. Peygamber de suçtan öncelikle mağdur veya yakınlarının zarar gördüğü gerçeğinden hareketle, onların suçlunun cezalandırılmasını talep etme haklarının olduğunu belirtmiş ancak affetmelerini tavsiye etmiştir.18 Enes b. Mâlik"in, Allah Resûlü"nün kendisine intikal eden davalarda hep affı tavsiye ettiğini gördüğünü19 bildirmesi de Rahmet Elçisi"nin bu hassasiyetinin bir göstergesidir. Aynı şekilde suçluyu affetme hususunda sulh/anlaşma yolu da tercih edilebilir. Mağdur tarafın suçluyu affetmesi veya iki tarafın anlaşmaları, yetkili otoritenin güvenliği ve düzeni sağlamak amacıyla ayrıca bir ceza takdir etme yetkisini kaldırmamaktadır.