misilleme yapmak hem toplumda kargaşa ve düzensizlik çıkarabilir, hem de haksızlığa uğrayan kişi suçluya kendi gördüğü zarardan daha fazlasını vermek suretiyle mazlum iken zalim durumuna düşebilir. O yüzden suçluların cezalandırılması suretiyle adaletin geçekleşmesi hukukî müesseselerin yetkisine verilmiştir.
Günümüzde, ailenin rızası olmadan biriyle evlenmek, ailenin istediği kişiyle evlenmemek veya evlendiği kişiden boşanmak gibi durumların gerekçe gösterilerek töre cinayetleri işlenmesinin insanî, hukukî ve dinî hiçbir dayanağı yoktur. Bu tür sebeplerden dolayı bir insanın öldürülmesi, büyük bir cehalet ve zulümden başka bir şey değildir. Aile içinde yaşanabilecek olumsuzlukları soğukkanlılıkla ve hukukî yollarla çözmek yerine dini bahane ederek töre cinayeti işlemek, hiçbir şekilde tasvip edilemez.
Peygamber Efendimiz zamanında yaşanan bir olay, kadının gayri meşru bir ilişki yaşadığına dair ortaya çıkan şüpheler karşısında, nasıl davranılması gerektiği konusunda bize yol göstermektedir. Tebük Seferi"ne katılmayan üç sahâbîden biri olan Hilâl b. Ümeyye, hanımının Şerîk b. Sahmâ" ile zina ettiği iddiasında bulunmuş ve bunu Resûlullah"a (sav) şikâyet etmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber,“Ya bu konuda delil getir yahut da sana verilecek had cezası sırtındadır!” buyurarak Hilâl"den söylediklerini ispatlamasını istedi. Allah Resûlü bu sözleriyle iffetli bir kadına iftira etmenin cezasını hatırlatıyordu. Ancak Hilâl ısrarla gerçekleri anlattığını söylüyor ve bir yanda da Allah"a dua ediyordu. İşte bu esnada Nûr sûresinin 6-9. âyetleri nâzil olmuş ve âyetin hükmüne uygun olarak Allah Resûlü aralarında mülâane (eşlerin karşılıklı olarak iddialarında haklı olduklarına dair yemin etmeleri) gerçekleştirerek onları boşamıştı.20
Görüldüğü gibi bu tür durumlarda kendi başına karar verip eşinden şüphelenir şüphelenmez onu cezalandırmak yerine, hukukî bir çözüm yolu aramak en doğru yoldur. Sadece şüpheler karşısında değil, suç kesinleşse bile hiçbir şekilde aileden birine öldürme yetkisi verilmemiştir. Ortada işlenmiş bir suç varsa bunun cezasını vermek, mağdur da olsalar bireylerin değil, hukukun yetkisi dâhilindedir.
Çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine sebebiyet veren kan davalarında da takip edilecek yol bu olmalıdır. Kişiler, aralarında anlaşmazlık bulunan insanları kendi elleriyle cezalandırmaya kalkışmamalıdır. Zira bu şekilde öldürülen kişinin suçlu olması, kan davasını masum kılmadığı gibi eli bıçak tutanı da katil olmaktan kurtarmaz. Bu sebeple Peygamberimiz