suçluya büyük bir malî külfet getirirken mağdur tarafa da ekonomik anlamda önemli bir katkı sağlamaktadır. Nitekim Hz. Peygamber öldürülen bir kişinin diyetini yüz deve26 olarak belirlemiş ve fiyatlarının artıp azalmasına bağlı olarak da bunların para cinsinden değerlerini takdir etmiştir.27 Ölüme sebebiyet vermeyen yaralanmalarda ve sakat bırakmalarda ise diyet, hadis ve sünnette belirlenen miktarların yanı sıra yaralamanın derecesi, suçun işleniş tarzı, fiilin yol açtığı kayıp ve organın hayatî fonksiyonu gibi hususlar göz önünde tutularak belirlenmektedir.28 Haddi aşarak hem diyet alıp hem suçluyu öldürenler için ise Hz. Peygamber, “Diyet aldıktan sonra (katili) öldüreni asla affetmem.” buyurmuştur.29
Kısasta, suç ve ceza dengesinin sağlanmasının zor olduğu yaralamalarda, suçluya hak ettiğinden ağır bir ceza verilme riskinden dolayı genelde diyet tercih edilmiştir. Hz. Peygamber bu dengenin sağlanması için bazen de mağdura, beklemesini ve uğradığı zararın tam olarak ortaya çıkmasını tavsiye ederdi. Nitekim bir gün Hz. Peygamber"in yanına bacağından yaralanan bir adam geldi ve kısas istedi. Hz. Peygamber de ondan yarasının iyileşmesini beklemesini istedi. Fakat yaralı adam ısrarla kısas isteyince Resûlullah cezayı uyguladı. Mağdur, kendi ayağı iyileşmemesine rağmen suçlununki iyileşince Hz. Peygamber"e geldi ve diyet istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Sana, "Yaran iyileşinceye kadar kısas yapma!" demedim mi? Ama sen bana karşı geldin. Allah seni uzak etsin, yaran da iyileşmesin” buyurdu.30
Sevgili Peygamberimizin hayatta olduğu dönemde bir Yahudi, Medineli bir cariyeye saldırarak üzerindeki ziynet eşyalarını aldıktan sonra başını taşla ezerek öldürmeye çalıştı. Ancak cariyeyi bulanlar Hz. Peygamber"e getirdiler. Ölmek üzere olan ve konuşamayan kızcağıza, “Seni falan mı öldürdü?” diye birkaç kişinin ismi soruldu. Her defasında, “Hayır.” anlamında başıyla işaret yapan cariye, Yahudi"nin ismi sorulunca, “Evet.” anlamında başını salladı. Allah Resûlü (sav) bu Yahudi"yi getirtti. Ardından Hz. Peygamber, suçunu itiraf eden Yahudi"nin cezalandırılmasını emretti.31
İslâm"daki kısas anlayışı, sahâbe arasında bazı duygusal anekdotlara da yansımaktaydı. Medineli sahâbî Üseyd b. Hudayr (ra), etrafına neşe dağıtan bir zâttı. Bir gün yine yaptığı konuşmalarla insanları güldürüyordu. Topluluğun içinde bulunan Efendimiz (sav) de gülümseyerek yerden bir dal alıp hafifçe Üseyd"in böğrünü itti. Bunu fırsat bilen Üseyd, Hz. Peygamber"e dönerek, “Ey Allah"ın Resûlü, kısas yapmama izin ver.” dedi. Yüce Nebî de, “Kısas yap o hâlde.” buyurdu. Ama Üseyd, “Benim üzerimde