“Onun hem senin günahını hem de kardeşinin günahını üzerine almasını istemez misin?” diye karşılık verdi.43 Bu müjde karşısında nihayet kardeşinin katilini affetmeye razı olan adam Habeşliyi salıverdi. Boynundaki urganın ucunu yerde sürükleyerek oradan uzaklaşan Habeşli, bağışlanan hayatının geri kalanında artık “urganlı” (zü"n-nis"a) adıyla anılacaktı.44
İslâm Peygamberi, kan davalarının sona erdirilmesi için hukukî tedbirler almanın yanında uhrevî ikazlar da yapar: “Allah katında dünyanın yok olması, bir Müslüman"ın öldürülmesinden daha hafiftir” buyurur.45 Âdem Peygamber"in oğlu Kâbil"in, öldürme günahını işleyen ilk kimse olması nedeniyle bütün katillerin ve cinayetlerin günahında pay sahibi olduğunu söyler.46 Çünkü kötü bir çığır açan kimse, kendisinden sonra o kötülüğü işleyenlerin günahına ortak olacaktır.47 Masum bir cana kıymak da kötülüklerin en büyüklerindendir.48 Diğer yandan kan davasını sona erdiren yahut sona ermesine vesile olan kimse de huzur ve barışın sevabına ortak olur. Zira, “Kim —bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın— bir insanı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” 49
Bütün bunlar ortadayken, insanoğlunun bir türlü bitmek bilmeyen intikam hırsı, otorite ve ceza konusundaki boşluklar, sağlıksız namus ve şeref algıları, toplumun kimi kesimlerinin baskısı ve en temelde ortak sorumluluk anlayışı gibi sebeplerle hâlâ sürmekte olan kan davalarını, köhnemiş bazı anlayışların baskısıyla bir tür yükümlülük olarak algılamanın haklı hiçbir dayanağı yoktur. Özellikle Allah Resûlü"nün ayaklar altına aldığını ilân ettiği bu âdetin İslâm"la bağdaşır hiçbir yanı olamaz. Kan dökme gibi hiçbir dinin tasvip etmediği şiddet eylemlerini İslâm"a mal etmek, dahası, Kur"an"ı ve hadisleri bu türden kanlı törelerin kaynağı gibi göstermek, insanlar için büyük bir cehalet, İslâm"a karşı da büyük bir haksızlıktır.
Diğer taraftan kimi toplumlarda ve durumlarda kişiyi “maktulün kanını yerde bırakmama” gibi bir düşünceye sevk eden çok ciddi sosyal baskıların bulunduğu da bir gerçektir. Bazen ömrünün sonuna dek hapislerde çürüyeceğini bilse bile, eline silah almadığında aşağılanacağını, ailesinden ve toplumdan dışlanacağını hatta belki evlenecek kız bile bulamayacağını düşünen kimse, namusunu ve şerefini kurtarmak adına ne yazık ki bu töreye uymaktadır. Böyle durumlarda irade ve karakter sahibi olan insanın bir tercih yapması gerekebilir: Bir cana kıyarak kötü ve çirkin bir âdetin parçası olmak mı, yoksa insanların sözde