bunun karşılığında ona zırhını rehin olarak bırakmış olması6 da veresiye alışverişin meşru olduğunu gösteren bir uygulamadır.
Taraflar arasında anlaşmazlık ve mağduriyet doğuracak şekilde bir bilinmezlik ortaya çıkarmaması kaydıyla ölçüp, tartmadan göz kararıyla satış yapmak da Hz. Peygamber (sav) döneminde uygulanan bir satış şekli olmuştur.7 Yine tarafların farklı fiyat teklif ederek yaptıkları müzayede yani açık artırma tarzı alışveriş de Resûlullah"ın uygulamaları ile meşru kabul edilmiştir. Bir keresinde Resûlullah (sav), yoksul bir kimsenin sahip olduğu örtüyü ve su kabını satıp ona yiyecek parası ve sermaye yapmak istemiş ve “Bu örtüyü ve su kabını kim satın alır?” diyerek ashâbına seslenmişti. Bir adam, “Onun ikisini bir dirheme ben alırım.” deyince Hz. Peygamber (sav), “Bir dirhemden fazla veren var mı? Bir dirhemden fazla veren var mı?” diyerek tekrar ashâbına seslendi ve neticede iki dirhem veren bir sahâbîye bu eşyaları sattı.8 Bu örneklerde görüldüğü gibi Resûlullah, kapalılık, belirsizlik ve karşı tarafı zarara sokma ya da kandırma ihtimali olmadığında her türlü alışveriş şekline müsaade etmiştir.
Kapalılık ve belirsizliklerin bulunduğu alışverişlerde ise anlaşmazlıkların ve haksızlıkların çıkma ihtimali her zaman vardır. Bu nedenle müşteri, almak istediği malı görmeli, alacağı şeyi istediği niteliklere sahip olup olmadığını anlayabilecek kadar kontrol edebilmelidir. Satıcının da vereceği mal karşılığında alacağı şeyi, miktarını ve özelliklerini her yönüyle bilmesi gereklidir. Alışveriş akdinin unsurlarından birinin meçhul olduğu alışverişlerde bulunan ve haksız kazanca yol açabilecek ölçüdeki belirsizliğe “ğarar” yani “aldatma/aldanma riski” denir. İslâm"dan önce çokça yapılan bu tür alışverişler birtakım haksızlıklara ve anlaşmazlıklara neden olduğu için Sevgili Peygamberimiz (sav) tarafından yasaklanmıştır.9
Ticaret hayatını iyi bilen Allah Resûlü, câhiliye döneminde yaygın olan ve belirsizlik taşıyan alışveriş türlerini, belirsizlik neticesinde taraflardan birine zarar verebileceği endişesiyle uygun görmüyordu. Abdullah b. Ömer"in anlattığına göre, Sevgili Peygamberimiz zamanında bir adam, bir çiftçiyle pazarlık yapıp hurma bahçesinden o sene elde edilecek mahsulün kendisinin olması karşılığında peşin para vererek anlaşmıştı. O sene hiç mahsul alınamayınca müşteri, “Bu hurmalık meyve verinceye kadar bana aittir.” diyerek hurmalık üzerinde hak iddia etmişti. Satıcı ise “Ben sana hurmalığın sadece bu yılki meyvelerini sattım.” diyerek bu duruma itiraz etmişti. Sonra müşteri ile satıcı anlaşmazlıklarını Resûlullah"a (sav)