"Eğer görmemi sağlarsan şu şu (mallar) senindir!" dedi. Genç, "Senden bunu (para ya da mal) istemiyorum, gözüne kavuşursan gözünü sana veren zâta iman etmeyi düşünür müsün?" dedi. Âmâ, "Evet" dedi. Bunun üzerine genç Allah"a dua etti, Allah da onun gözlerini açıverdi. Âmâ (Allah"a) iman etti.
Onların hâli kralın kulağına ulaştığında o, birilerini göndererek hepsini yanına getirtti. "Her birinizi farklı şekillerde öldüreceğim!" dedi. Rahip ve âmâdan birini başının tam ortasından testere ile keserek, diğerini de değişik bir yolla öldürdü. Sonra çocuk için de şu emri verdi: "Onu falan dağa çıkarıp tepesinden aşağıya atın!" Genci o dağa götürdüler, oradan atmak istediklerinde kendileri o dağdan peş peşe düşüp helâk oldular sadece genç kaldı ve sonra geri döndü. Bunun üzerine kral, gencin götürülüp bir denize atılmasını emretti. Allah beraberindekileri suda batırdı ve genci kurtardı. Genç, krala (geldi ve) "Beni, çarmıha gerip okunla halkın önünde, bu gencin Rabbi olan Allah adına atıyorum, demedikçe öldüremezsin." dedi. Bunun üzerine kral emir verdi, genç çarmıha gerildi. Sonra kral, "Bu gencin Rabbi olan Allah"ın adıyla atıyorum!" diyerek oku attı. Okla vurulunca genç elini şakağının üzerine koydu ve öldü. Bu arada insanlar, "Bu genç kimsenin bilmediği ilimleri biliyordu. Biz de bu gencin Rabbine iman ediyoruz!" dediler. Krala, "Üç kişi sana karşı çıktı diye mi endişelendin? Şimdi tüm insanlar sana karşı geliyor!" denildi. Sonra kral hendekler kazdırdı ve içlerine odun ve ateş attırdı. Sonra insanları toplayıp, "Kim dininden dönerse onu bırakacağız, kim de dönmezse onu bu ateşe atacağız!" dedi. Ardından insanları bu çukurlara atmaya başladı.”
Peygamberimiz burada Burûc sûresinin “(Müminleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lânetlenmiştir. O vakit, ateşin etrafında oturmuş, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Onlar müminlere ancak mutlak güç sahibi ve övülmeye lâyık Allah"a iman ettikleri için kızıyorlardı.” 1 âyetlerini okuduktan sonra gencin defnedildiğini sözlerine ekledi.2
Peygamber Efendimiz iman mücadelesi veren geçmiş topluluklarla ilgili bu ve benzer kıssa ve öyküleri iman ve tevhid mücadelesinin tarihini öğretmek ve sahâbîlerini eğitmek için vasıta olarak kullanmıştı. Geçmişteki insanların mesel olmuş hikâyeleri vasıtasıyla Müslümanların iman, ibadet ve ahlâk sahasında eğitilmesini gaye edinmişti. Bu gayenin gerçekleşmesini sağladığından olsa gerek ashâbına uzun uzadıya kıssalar anlatmıştı. Abdullah b. Amr şöyle demişti: “Allah"ın Peygamberi (sav) bize sabaha kadar İsrâiloğulları(nın kıssaları)nı anlatır, ancak farz bir namazın vakti girince kalkardı.”3