Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır.” 30 âyeti onun hem sorumluluklarına hem de yetkilerine işaret etmektedir. Yüce Allah, “Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin, kalktığında Rabbini hamd ile tesbih et.” 31 buyururken Resûl-i Ekrem"in doğrudan ilâhî iradenin gözetimi altında olduğunu bildiriyordu.
Hz. Peygamber, vahiyle yönlendirilmediği hususlarda elbette şahsî görüşü ile hareket ediyordu. Ümmü Seleme anlattığına göre iki kişi miras ve kaybolmuş mallar konusunda anlaşamayıp Peygamber"e (sav) gelince Allah Resûlü onlara şöyle demişti: “Bana (vahiy) gelmeyen hususlarda, aranızda, kendi kanaatime göre hüküm veririm.” 32 Peygamberimizin kişisel yargılarının doğruluğu kuşkusuz herhangi birininki ile aynı değildi. Nitekim Hz. Ömer bir gün minberde hitap ederken bu gerçeği şu şekilde ifade etmiştir: “Ey insanlar! Re"y (şahsî kanaat ve düşünce), ancak Resûlullah"a aitse isabetlidir. Çünkü Allah ona (doğruyu bizzat) göstermiştir. Bizim re"ylerimiz ise, (doğru olanı bulmak için gücümüz nispetinde ortaya konan) fikrî gayret ve zandan ibarettir.”33
Yüce Allah, Hz. Peygamber"i hem fertlerin iç dünyasını aydınlatmak, onları günahlarından arındırmak hem de topluma iyilikten yana olmayı, iyiliği egemen kılmayı öğretmek için görevlendirdi. O, bütün bu yönleriyle âlemler için bir rahmetti.34 İnsanlara rahmete kavuşma yolunu gösterirken o, rahmetin bizzat kendisiydi. Bu rahmet, azabı açıkça davet edenleri bile kuşatmıştı. Peygamber Efendimizin anlattıkları karşısında Ebû Cehil, “Allah"ım, eğer bu senin katından gelen bir gerçek ise gökten başımıza taş yağdır veya bizi elim bir azaba uğrat.” demişti de bunun üzerine şu âyetler inmişti: “Oysa sen onların içinde iken, Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir.Onlar Mescid-i Harâm"dan (müminleri) alıkoyarken ve oranın bakımına ehil de değillerken, Allah onlara ne diye azap etmesin? Oranın bakımına ehil olanlar ancak Allah"a karşı gelmekten sakınanlardır. Fakat onların çoğu bilmez.” 35 Âyette mağfiret dileyenler olarak zikredilenler, Peygamberimiz Medine"ye geldiğinde hâlâ Mekke"de müşrikler arasında bulunan müminlerdi.
Rabbi onu hep himayesi altında tutmuştu. Bu baştan beri böyleydi. Rabbi onu yetim iken barındırmış, arayış içine girdiğinde ona yol göstermiş, yoksul iken onu zengin etmişti.36 Henüz annesinin karnında altı aylıkken babası vefat etmiş ve yetim kalmıştı. Altı yaşında da annesini kaybettiğinde yapayalnızdı. “O seni bir yetim iken barındırmadı mı?”