buyrulurken onun “dürr-i yetîm” (eşsiz inci) gibi oluşuna da bir işaret vardı.37 Büyütülen bir çocuk değil, aynı zamanda büyük bir ahlâk örneği38 ve insanlığı kurtuluşa çağıracak olan bir davetçi ve müjdeleyiciydi.39 Bu yüzden hep Allah"ın gözetimindeydi ve Allah, Peygamberi"ni insanların zararlarından daima korudu. Yardımı ve merhameti ile insanların saptırmalarından onu emin kıldı.40 Ona ve onun şahsında bütün inananlara daima ilâhî iradeye teslim olmaları salık veriliyordu. “Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözetimimiz altındasın. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et.” 41 âyeti bu telkinlerden sadece biriydi.
Allah Resûlü bütün mahlûkat içerisindeki ayrıcalıklı yerini bir seferinde şu cümlelerle anlatmıştı: “Ben ilk diriltilecek ve ardından cennet elbiselerinden bir elbise giydirilecek olan kimseyim. Sonra arşın sağında duracağım. Yaratılmışlar içerisinde bu makamda benden başka duracak kimse yoktur.” 42 Arşın sağında durmak ile sembolize edilen şey aslında Peygamber"in (sav) Allah"a yakınlığıdır. Bu mekânsal bir yakınlık değil, O"nun nezdindeki itibarı ve değeridir. Bu, kuşkusuz makamların en yücesi olan “makâm-ı mahmûd”dur. Bu, Hz. Peygamber"in kulluğu tercih edişinin karşılığında kavuştuğu bir lütuf, kulluk için taşıdığı arzu ve iştiyakının bir semeresidir. “Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin seni, makâm-ı mahmûda (övgüye değer bir makama) ulaştırması umulur.” 43 âyetinde bu hakikatin açıkça ifade edildiğini görmekteyiz.
Allah, Sevgili Peygamberimizden dünya nimetleri ile kendi katındakiler arasında seçim yapmasını istediğinde o, Allah katındakileri tercih ederken hiç tereddüt etmemişti.44 Vefatına beş gün vardı. “Sizden birinin bana dost olmasından (ve böylece Allah"ın dostluğu yanında ikinci bir dostluk oluşmasından) sakınırım. Çünkü Yüce Allah beni, tıpkı İbrâhim"i dost edindiği gibi dost edinmiştir.” buyurdu.45 Zaten son sözü de “Allah"ım! Refîk-i a"lâya (En Yüce Dosta)!” olmuştu.46 Allah Teâlâ onu Ahmed diye isimlendirmiş, geleceğini Hz. İsa"nın diliyle İsrâiloğulları"na bildirmişti.47 Peygamber şairi Hassân b. Sâbit"in ifadesiyle adını adıyla andırmıştı.48 Allah, Son Elçisi"nin adını ve şanını yüceltti. Onunla ilgili bu ilâhî destek ve ihtimam çarpıcı bir biçimde şöyle vurgulanır: “Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı? Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi?” 49
Peygamber (sav) istikametinden şaşmadı ve kendisinden önce gönderilen peygamberler gibi o da verilen risâlet görevini en güzel şekilde yerine getirdi. Kuşkusuz Allah"ın bütün elçileri peygamberlik vasfı itibariyle eşitti.