Süheyl antlaşma gereği Resûlullah"tan oğlunu iade etmesini istedi. Daha antlaşma imzalanmamış olmasına rağmen Allah Resûlü sözünden dönmedi ve Ebû Cendel"i iade etti.11 Bu olay, Ebû Süfyân"ın ateşkes sürecinde Hz. Peygamber"in tavrının belli olmadığıyla ilgili dile getirdiği sû-i zannının da yersizliğini gösteriyordu.
Hz. Peygamber"in bu saygın ve itibarlı konumu sadece müşriklerce değil Yahudi ve Hıristiyanlar arasında da kabul gören bir durumdu. Hz. Peygamber Medine"ye vardığında, onu görmeye gelen Yahudi bilginlerinden Abdullah b. Selâm, onunla görüştükten sonra “Resûlullah"ın yüzünü gördüğümde hemen anladım ki onun yüzü, bir yalancı yüzü değildir.”12 demişti. Hz. Peygamber"in saygınlığını, onun yüz ifadelerinden okuyan ve etkilenen bu bilge zât çok geçmeden İslâm"ı seçmişti. Yine Yahudilerin kendi meselelerinde hakemlik etmesi için Hz. Peygamber"e başvurmaları da ona olan güvenlerini ortaya koyması açısından zikre değerdi.13
Resûlullah"a gelen vahiyler de onun Allah nezdindeki ayrıcalıklı durumuna vurgu yapmaktaydı. Toplumda zaten var olan saygınlığı, peygamberlik sonrasında Allah katındaki değerini vurgulayan âyetlerle güçlendirilmişti. Kur"an"ın bu vurgusu, Hz. Peygamber"i inananların nazarında daha da yüceltmişti. Müslümanların, Allah"ın ve Peygamberi"nin önüne geçmeme konusunda uyarılmaları,14 onun yanında yüksek sesle konuşmamalarının emredilmesi,15 onun herhangi biri olmayıp Allah"ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusu olduğunun vurgulanması,16 Allah"a itaatin yanında Resûlü"ne itaatin emredilmesi,17 kendisine tâbi olunması hâlinde bunun Allah"ın sevgisini kazanmaya vesile olacağının belirtilmesi,18 anlaşmazlığa düştüklerinde onu hakem tayin edip verdiği kararı itiraz etmeksizin uygulamalarının istenmesi,19 peygamberi her şeyden ve herkesten çok sevmenin imanla ilişkilendirilmesi20 muhatapları nazarında onun ağırlığını ve saygınlığını pekiştirmişti. Böylece Cenâb-ı Allah kendi nezdinde saygın bir konum bahşettiği peygamberinin bu durumunu Müslümanların kalbine de yerleştirmişti.
İslâm"ın Hz. Peygamber için öngördüğü bu saygınlık sahâbenin onunla olan ilişkilerini şekillendirmişti. Sahâbenin Resûlullah"la olan konuşmalarında kullandıkları, “Anam babam sana feda olsun!” cümlesi ona olan bağlılıklarının, Resûlullah kendilerine bir şey sorduğunda söyledikleri, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” cevabı ise Allah ve Resûlü"ne olan saygı ve teslimiyetlerinin bir ifadesiydi. Bu bağlamda Allah Resûlü"nün getirdiği