Görüldüğü gibi, Allah"ın son peygamberi Efendimiz (sav) de her insan gibi evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştur. İkisi Hz. Hatice"den, biri Hz. Mâriye"den olan erkek çocuklarının hepsi daha süt kuzusu iken vefat etmiştir. Tamamı İslâm"ı kabul eden ve Medine"ye hicret eden kızlarından Hz. Fâtıma hâriç diğerleri Peygamberimizin sağlığında vefat etmiş, Hz. Fâtıma da babasının vefatından altı ay sonra ona kavuşmuştur. Oğlu İbrâhim61 ve kızı Zeyneb"den olan torunu Ali,62 dedelerinin kucağında vefat etmişlerdir. Hayattayken biri hâriç tüm çocuklarının ölümüne şahit olan Rahmet Elçisi, evlât acısı gibi dayanılması zor bir imtihanı defalarca yaşamış, her insanın başına gelebilecek bu sıkıntıya bizzat katlanarak sabır sınavından geçmiştir. O (sav), diğer insanlar gibi acısıyla tatlısıyla insan olmanın gerektirdiği bütün tecrübeleri yaşamıştır.
Son Peygamber"in çocuklarının küçük yaşta vefat etmeleri, Mekkeli müşrikler tarafından istismar konusu olmuştur. Kâsım ve Abdullah"ın art arda daha bebekken vefat etmeleri Mekkeli müşrikleri umutlandırmış, Hz. Peygamber"in de ölmesiyle birlikte İslâm davasının biteceği kanaatine varmışlardır. Hatta bu durumu alaylı bir şekilde Resûlullah"ın aleyhine kullanan bazıları onun “soyu kesik” (ebter) olduğunu söylemeye başlamışlardır.63 Buna karşın asıl soysuzların, Nebî"ye vahyedilen ilâhî hakikatlerden yüz çevirenler olduğunu bildiren ilâhî kelâm, Hz. Muhammed"e (sav) verilen nübüvvet nimetinin (kevserin), neseple, soyla kayıtlı kalmayacak kadar çağlar üstü bir daveti temsil ettiğini ilân etmiştir.64 Dolayısıyla bu daveti Hz. Peygamber"den devralacak olan, onun ümmetidir. Bilindiği gibi Allah Resûlü"nün soyu, kızı Hz. Fâtıma ile devam etmiştir. Erkek çocuklarının erken ölümü elbette takdir-i ilâhîdir. Ancak “...Muhammed"den (sav) sonra bir peygamber gelmesine (ilâhî) hüküm verilmiş olsaydı oğlu (İbrâhim) yaşardı...” 65 şeklindeki Peygamber dönemi sonrası bazı algılamalar da göz önüne alındığında, bu takdirin arkasında birçok ilâhî hikmetin var olduğu anlaşılmaktadır.