veciz ifadelere başvurmuştu. Konuşmaları hikmet mirasına dayanan, ismetle donatılmış sözlerden ibaretti. Söyledikleri bizzat Allah tarafından teyit edilmiş ve beyan konusunda başarılı kılınmıştı. Allah, O"nun sözlerine muhabbet katmış ve onları kabule şayan kılmıştı. O, heybetle tatlılığı, özlü ifade ile güzel anlatıyı birlikte sunmuştu...”16
Resûl-i Ekrem, neyi, nerede, ne zaman, nasıl anlatacağını iyi ölçtüğü gibi, hangi konuyu kimlere ne şekilde anlatacağını da iyi bilmekteydi.
Zaman zaman Medine"ye geldiği anlaşılan Süleymoğulları"ndan Muâviye b. Hakem es-Sülemî (ra) yaşadığı bir hatırasını şöyle anlatmaktadır: “Resûlullah (sav) ile namaz kılarken cemaatten biri aksırdı, ben de "Yerhamükâllâh!" (Allah sana merhamet eylesin!) dedim. İnsanlar bundan rahatsız oldu ve bana ters ters baktılar. Bunu görünce ben, "Vay başıma gelenler! Ne oldu, neden öyle bakıyorsunuz?" dedim. Bunun üzerine onlar, elleriyle dizlerini dövmeye başladılar. Beni susturmaya çalıştıkları için sustum. Nihayet Resûlullah namazını bitirdi. Annem babam uğruna feda olsun, ne ondan önce ne de sonra daha güzel öğreten birini gördüm. Vallahi Resûlullah beni ne azarladı ne bana vurdu ne de hakaret etti. Sadece, "Bu namazdır; namaz kılarken konuşulmaz. Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur"an okumaktır." dedi.”17
Hz. Peygamber, muhataplarıyla ilişkilerinde karşısındaki şahsın hâlet-i ruhiyesini dikkate almakta, farklı sahâbîlerden gelen aynı sorulara, soranın durumunu dikkate alarak farklı cevaplar vermekteydi. En üstün amelin ne olduğunu soran Abdullah b. Mes"ûd"a, “Vaktinde kılınan namaz.” derken18 Ebû Zerr"e ise “Allah"a iman ve O"nun yolunda cihad etmek.” şeklinde cevap veriyordu.19 Aynı şekilde Efendimizden tavsiye isteyen bir kişiye, “Allah"a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” derken20 asabiliğini dikkate alarak başka bir sahâbîye de kısaca, “Öfkelenme!” demekle yetiniyordu.21
Bazen anlattığı konunun ciddiyeti, vermek istediği bildirinin ehemmiyeti sebebiyle Hz. Peygamber heyecanlanmakta ve bu durum onun beden hareketlerine de yansımaktaydı. Nitekim böyle bir durumu genç sahâbîlerden Câbir b. Abdullah şöyle anlatmaktadır: “Hz. Peygamber, kıyametten bahsettiği zaman yüzü kızarır, sesi yükselir, sanki bir orduyu uyarıyormuşçasına celallenirdi... Bir defasında işaret parmağıyla orta parmağını bitiştirerek: “Kıyamet ile ben, şu şekilde (yakın) gönderildim.” buyurdu.22
Bir başka konuşmasında cehennemden bahsederken cehennem ateşinden iki defa Allah"a sığınmış ve (âdeta onun ateşinden kaçarcasına)