Allah Resûlü, bir insandı. Ashâbıyla arasındaki ilişkilerde ne bir resmiyet ne de yapaylık vardı. Aksine tamamen tabiî ve samimi bir ilişki söz konusuydu. Bu ilişkilerde Kur"anî ve nebevî ölçüler doğrultusunda samimiyet hâkimdi. Resûlullah ile birlikte oturup diğer insanlarla yaptıkları gibi sohbet ve muhabbet edip etmedikleri Câbir b. Semüre"ye sorulunca bu durumu o şöyle anlatmıştı: “Evet, bunu çok defa yapardık. Resûlullah (sav) sabah namazını kıldıktan sonra güneş yükselinceye dek mescitten çıkmazdı. O arada sahâbe ile konuşurlar, câhiliyede yaşananları anarlar ve gülerlerdi, o da tebessüm ederdi.”2
Sahâbe, kendilerini eğiten ve öğreten bu muallimden, yetiştirip yönlendiren bu mürebbî ve mürşitten, yöneten bu eşsiz liderden ve nihayet Allah"ın yoluna rehberlik yapan, onlara yepyeni bir hayat sağlayan Resûlullah"tan sâdır olan bütün söz ve talimatlara büyük önem vermekteydiler. Bu sebeple sadece onun hutbe, sohbet ve vaazlarını değil her nerede ve ne zaman olursa olsun onun tüm beyanlarını dinlemeye, öğrenmeye çalışıyorlardı. Onun getirdiği çağrı ve açtığı yol uğruna mallarını ve canlarını adayan sahâbe, onu, “âdeta başlarına birer kuş konmuşçasına”3 sükûnet, ciddiyet ve zevkle dinliyorlardı.
En etkili iletişimin, konuşan ve dinleyenin veya anlatan ve muhatabın ortak hedef ve düşüncelere sahip olmaları, aynı arzu ve istek içinde bulunmaları hâlinde gerçekleşeceğini göz önünde bulundurduğumuz zaman, sahâbe ile Hz. Peygamber arasında iletişimin en mükemmel şartlarının tahakkuk ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Resûl ve sahâbe arasındaki samimi ilişkiyi göstermesi bakımından şu olay dikkat çekicidir: Kaynaklar, Seleme veya Süleyman b. Sahr isminde bir sahâbîden söz eder.4 Bu zât, Ramazan orucunu tutarken nefsine tam anlamıyla hâkim olabilmek amacıyla zıhâr yapar yani eşine yaklaşmamak üzere yemin eder. Ne var ki yine de kendini tutamaz. Dayanamayıp eşi ile cinsel ilişkide bulunarak bazı rivayetlere göre orucunu5 bazı rivayetlere göre de zıhârını (yeminini) bozar.6 Yaptığına çok pişmandır ve bu hatasını nasıl telâfi edeceğini düşünmeye başlar. İlk önce kabilesinden yardım ister ama böyle bir konuda onlardan beklediği ilgiyi göremez. Her şeye rağmen kararını verir ve doğru Allah Resûlü"nün huzuruna çıkar. Çok sevdiği, hürmette kusur etmediği Peygamberi"ne açar hatasını. Yaptığından dolayı ne kadar üzgün ise Resûl-i Ekrem"in kendisini anlayışla karşılayacağından ve bir çözüm yolu göstereceğinden de o kadar ümitlidir.