(ma"rûf) olan hususlardadır.” 19 buyurmuştur. Ashâbdan Ubâde b. Sâmit"in şu sözleri de itaatin ölçüsünü, sınırlarını anlatması bakımından önemlidir: “Zorluk ve kolaylık anlarında, iyi ve kötü durumlarda söz dinlemeye ve boyun eğmeye, başkalarının tercih edilmelerine ses çıkarmaksızın itaat etmeye, iş başındakilerin işlerine karışmamaya, nerede olursak olalım kınayanların kınamasından çekinmeyerek hakkı söylemeye Peygamber"e (sav) biat ederken söz verdik.”20
Bu konuda bir uyarı da topluma yapılmıştır: “...Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah"a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah"a ve Resûl"e götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.” 21 İtaat emrinin bir uzantısı olarak Hz. Peygamber, toplumda meydana gelecek anlaşmazlıkların çözüm mercii kabul edilmiştir. Onun bu vasfı o kadar önemlidir ki bu konudaki herhangi bir şüphe veya rahatsızlık, sistemin tamamına yönelik bir itiraz, onun kabul veya reddi yönünde bir “taraf olma” şeklinde sunulmaktadır: “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hüküm konusunda içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam mânâsıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” 22
Allah Resûlü"nün idaresinde çokça vurgulanan bir başka husus da toplumsal özeleştiri ve özdenetim olan “emir bi"l-ma"rûf ve nehiy ani"l-münker” görevi idi. Bu sistemde artık bütün fertlere, birbirlerine iyiliği teşvik, kötülükten sakındırma gibi bir sorumluluk verilmişti. Buna göre her birey âdeta idarenin doğal bir üyesi ve ortağıydı. Kur"ân-ı Kerîm"de, “iyilik erdemine çağırmanın ve kötülüklerden sakındırmanın” müminlerin en önemli özelliklerinden biri olduğu bildirilmişti.23 “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah"a inanırsınız.” 24 âyetinde bu yönde sürekli bir çağrıda bulunulmuştu. Allah Resûlü de “Canım elinde bulunan Allah"a yemin ederim ki ya iyilikleri emreder, kötülüklerden insanları sakındırırsınız yahut Allah size öyle bir ceza gönderir ki dua edersiniz (ama) duanız kabul olunmaz.” 25 şeklinde ashâbını uyarmıştı. Hz. Nebî, bu görevi bizâtihi kendisi uygulamakla birlikte Müslümanlara da görev düştüğünü şöyle anlatıyordu: “Bir kötülük gören kişi onu eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmez ise dili ile değiştirsin. Bunu da yapamazsa kalbi ile o kötülüğe karşı tavır koysun (onu hoş görmesin) ki bu da iman eden kişinin asgarî yapması gereken şeydir.” 26 Çünkü duyarlı ve katılımcı bir toplum yapısının oluşması için bu bir gereklilikti. Toplumun ıslahı ve insanlar arasında iyiliklerin, güzelliklerin yayılması yönünde çaba göstermeyenler için de