Allah Resûlü, “Küçüğümüze şefkat, büyüğümüze hürmet göstermeyen, iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmayan bizden değildir.” 27 buyurmaktaydı.
Allah Resûlü"nün idaresinde insanlara hak ve adalet ölçüleri içinde davranılması esastı. Kur"ân-ı Kerîm"de Hz. Peygamber"den adaletin gereğini yerine getirmesi emredilmiş,28 bütün müminlere hitaben de “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor!” 29 buyrulmuştu. İdarecilerin de itaate lâyık olma ve kendilerine bağlı olan insanların güvenini kazanmaları gerekmekteydi. Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştu: “Yönetici, bir kalkandır. Onun ardında savaşılır, onunla (tehlikelerden) korunulur. Şayet o, Yüce Allah"a karşı takvayı emreder ve adaletle hükmederse bundan dolayı sevap kazanır. Bunun dışında bir şey emrederse o zaman yaptıkları kendi aleyhine olur.” 30
Resûl-i Ekrem"in, vefatına yakın bir zamanda, “Ey insanlar! Bilesiniz ki! Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Arap"ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap"a, beyazın siyaha, siyahın beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur.” 31 şeklinde verdiği mesaj, idarede ve sosyal hayatta eşitlik prensibine verdiği önemi göstermekteydi. Onun öğretisinde insanlara etnik köken, renk ve toplum içindeki imtiyazına bakılmaksızın adalet ve hakkaniyet ölçüleri içinde eşit davranılır ve “bütün insanlar tarağın dişleri gibi eşit” kabul edilirdi.32
Allah Resûlü"nün idaresinde dikkat çeken bir husus da vekâlet sistemiydi. Kutlu Nebî Medine"yi askerî seferler, hac ve umre gibi nedenlerden dolayı terk ettiğinde kendi yerine bir vekil bırakırdı. Söz gelimi hicretin sekizinci yılında Hz. Ebû Bekir"i hac vekili olarak tayin etmişti.33 Vekillerin belirlemesinde yegâne ölçüsü de liyakat idi. Vekâlete seçilen kişi, kimi zaman Sâib b. Osman b. Maz"ûn gibi Kureyşli,34 kimi zaman Sa"d b. Ubâde gibi Medineli,35 kimi zaman Zeyd b. Hârise gibi azat edilmiş bir köle,36 kimi zaman da İbn Ümmü Mektûm gibi görme engelli bir sahâbî olabiliyordu.37
Resûlullah (sav) Medine dışındaki insanlara İslâm"ı anlatmak, zekât toplamak, hukukî ihtilâfları çözmek gibi görevler için bazı sahâbîlerini görevlendirirdi. O dönemde bu görevi yapanlara daha çok “âmil” denilirdi. Âmiller geniş yetki ile gönderildikleri için sorunların çoğunu yerinde çözerlerdi. Ancak bilemedikleri dinî ve hukukî konuları Allah Resûlü"ne danışırlardı. Çünkü Allah Resûlü"nün kendilerine tavsiyesi bu şekilde idi.38 Hz. Peygamber"in çeşitli hukukî ihtilâfların çözümü için bazı sahâbîleri