haklıyı haksızdan ayırmak imkânsız hâle geliyordu. Bunun doğal sonucu olarak öldürülen kimsenin kabilesi ile katilin kabilesi arasında kan davaları sürüp gidiyordu. Kabile siyasetinde devlet egemenliği anlayışı olmadığından, ne kabile şeyhi ne de diğer ileri gelenler bağlayıcı kurallar koyma yahut ceza verme yetkisine sahip değildiler.13 Hz. Peygamber"in hicretten sonraki siyasî hedefi, câhiliye devrinde hüküm süren bedevî kabile yönetimine son vermek, onun yerine inananlardan oluşan bir şehir devleti kurarak hukuka ve adalete dayalı bir yönetim tesis etmekti. Muhtemelen bu düşünce ile hareket eden Hz. Peygamber, Müslüman olan bedevîlerin Medine"ye hicret etmelerini istedi.14 Kan davaları15 ve kişinin şehir devlet yönetimine müracaat etmeden kendi hakkını araması yasaklandı.16
Şehir hayatı yaşayan insanlar bedevîlerle kıyaslandığında, geçim kaynaklarının çeşitliliğine bağlı olarak toplumsal ve ananevi hayatlarının daha gelişmiş olduğu görülüyordu. Nitekim Yemenliler şehirde yerleşik bir hayat sürüyorlar ve beşerî ilişkilerde daha seviyeli davranışlar sergiliyorlardı. Allah Resûlü de huzuruna gelen Yemenliler hakkında ashâbına şunları söylemişti:“Size Yemenliler geldi. Onlar merhametli ve yumuşak kalpli insanlardır. İman Yemenli, hikmet de Yemenlidir. Kendini beğenme ve büyüklenme, deve sürüsü sahibi kaba bedevîlerde; ağırbaşlılık ve vakar ise koyun sahiplerinde görülür.” 17 O, bu sözleriyle, Yemenlilerin o günkü yaşantıları itibariyle, gönülleri imana ve irfana açık insanlar olduklarına işaret etmişti. Esasen yaşanan tecrübeler de bunu teyit etmekteydi. O günlerde henüz medenîliği hazmedememiş bedevî Mudar ve Rebîa kabileleri kabalık ve inançsızlığın simgesiydiler.18 Hicaz"ın yerleşik halkı, doğusuna göre iman ve fazileti kabule daha yatkındı.19
Medine"ye hicretin üzerinden dokuz yıl geçmişti. Mekke fethedilmiş, Arap kabileleri gruplar hâlinde Medine"ye akın etmişlerdi.20 Mudar kabilesinin bir kolu olan Temîmoğulları da21 bunlardan biriydi. Büyük bir gürültüyle Mescid-i Nebevî"ye girmişler ve kaba bir şekilde Allah Resûlü"ne bağırmaya başlamışlardı. Kur"ân-ı Kerîm onların bu hâllerini şöyle tasvir eder: “(Resûlüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çoğu, aklı ermez kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. (Bununla beraber) Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” 22 Bir başka olayda da aynı kabileden bir grup Hz. Peygamber"in huzuruna gelmiş, Resûlullah da onlara iman ve İslâm"ın ilkelerine dair müjdeli şeyler anlatmıştı. Sözleri biter bitmez, bedevîler, “(Ey Muhammed!)