“Allah katında gerçek din, Yahudilik ya da Hıristiyanlık değil, hanîflik esasına dayanan Müslümanlıktır. Kim iyi bir davranışta bulunursa bu yaptığı asla boşa gitmeyecektir...” 19 buyurmak suretiyle, Hanîflikten maksadın İslâm olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Meşhur muvahhid Zeyd b. Amr"ın anlattığına göre gerçek dini aramak üzere çıktığı seyahatinde Şam"da rastladığı din adamları, ona Hanîfliği tavsiye etmiş, Hanîfliğin de Hz. İbrâhim"in dini olduğunu ve onun Yahudi veya Hıristiyan olmadığını, sadece bir olan Allah"a kulluk eden bir muvahhid olduğunu ifade etmişlerdir.20 Dolayısıyla, Allah Resûlü"nün, “bütün kulların hanîf (tevhid inancını kabule meyilli) olarak yaratıldığını”21 ve “kendisinin de müsamahakârlık esasına dayalı Hanîflikle gönderildiğini”22 ifade etmesi de gösteriyor ki aslında Hanîflik, bütün peygamberlerin tebliğlerinde ortak olan ilkeler olup İslâm dini de hâlihazırda bu ilkeleri yaşatan yegâne dindir.
Resûlullah"ın yaşadığı dönemde ateşe tapan Mecûsîler ile hayır ve şerrin iki ayrı yaratıcı güç tarafından var edildiği inancına sahip Sâbiîlerin de ayrı birer dinî grup olarak mevcut oldukları anlaşılmaktadır. Kur"ân-ı Kerîm buna şöyle işaret etmektedir: “Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler ve müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında kıyamet gününde (ayrı ayrı) hükmünü verir. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” 23 Diğer din mensuplarıyla birlikte Mecûsîlerden de bahseden bu âyet, dinler ve mensupları hakkında önemli bir hususa açıklık getirmektedir. Âyette, “müşrikler” diğerlerinden ayrı tutulmuştur. Zira Hıristiyanlar ve Mecûsîler, her ne kadar Allah"tan başka varlıklara ilâhî nitelikler yakıştırmış olsalar da, tek bir mabuda inandıkları için müşriklerle aynı kategoride değerlendirilmemişlerdir. Dolayısıyla Allah"ı bırakıp çok sayıda varlığa ilâhî nitelik atfeden müşrikler, Allah"ın birliğini, eşsiz ve ortaksız olduğunu açıkça reddettikleri için ayrı bir kategoride yer almışlardır.24
Mecûsîlik, milâttan önce beşinci yüzyılda İran"da ortaya çıkan bir dindi. Bu dinin kurucusu olan Zerdüşt, yeri göğü yaratan tek tanrı inancına dayalı bir din ortaya koymakla beraber, zaman içerisinde çok tanrıcı inanç ve ibadet şekilleri Mecûsîlik içerisinde yaygınlaştı. Nitekim Resûlullah dönemindeki Mecûsîler, yaratıcı tanrı Ahura Mazda"nın eşi ve çocukları olduğuna, kötülükleri kaderin efendisi ve zamanın kaynağı kabul edilen kötülük tanrısının yarattığına inanıyorlardı.25 Müfessir sahâbî İbn Abbâs, “İranlıların peygamberleri vefat edince, İblis onlara Mecûsîliği