kabul ettirdi.”26 sözüyle onların itikadının Ehl-i kitaptan farklı olduğuna işaret etmiştir. Mecûsîlerin ibadet şekilleri de Ehl-i kitaptan farklılık arz ediyordu. Ateşi ilâhî saflığın ve temizliğin sembolü olarak kabul eder ve tapınaklarında yakarlardı. Güneş doğarken, öğle vakti güneş tepedeyken ve güneş batarken çeşitli dualar okuyarak ibadet ederlerdi.27 Hz. Peygamber"in bu vakitlerde namaz kılmayı yasaklaması, sırf onlara benzememek içindir.28
Allah Resûlü, peygamberliğinin ilk yıllarından itibaren Mecûsîleri Ehl-i kitaptan ziyade müşriklere yakın olarak görmüş ve siyasî tutumunu ona göre belirlemiştir. Şöyle ki, dönemin siyasî açıdan güçlü milletlerinden Hıristiyan Rumlar, İranlı Mecûsîlerle savaşmış ve mağlup olmuşlardı. Bu durum müşrikleri harekete geçirdi ve Allah Resûlü"nü şu sözleriyle tehdit etmeye başladılar: “Gördünüz mü, sizler de kitap ehlisiniz, Hıristiyanlar da! Biz de İranlı Mecûsîler gibi ümmîyiz. Nasıl ki İranlı kardeşlerimiz, sizin gibi kitap ehli olan Hıristiyanlara galip geldiler; siz de eğer günün birinde bizimle savaşacak olursanız sizin de sonunuz onlar gibi olacak!”29 Ancak çok geçmeden müminleri rahatlatan ve onları zaferle müjdeleyen ilâhî beyan gelmiş,30 bir zaman sonra tam da Kur"an"da haber verildiği gibi Hıristiyan Rumlar, İranlı Mecûsîlerle tekrar bir savaş yaparak bu kez onları mağlup etmişler ve bu olay Müslümanları sevindirmişti.31
Hicretin sekizinci yılında Bahreyn ve Hecer bölgelerinin de İslâm topraklarına katılmasıyla oralarda yaşayan Mecûsîlere nasıl muamele edileceği konusunda soru işaretleri oluşmuştu. Resûlullah, onlardan da cizye alınması talimatını vererek cizye karşılığında temel hak ve hürriyetlerini koruma altına almıştı.32 Ayrıca Mecûsîlerin yaşadığı bölgelerin valisine gönderdiği mektupta onların İslâm"a davet edilmesini, şayet bu daveti reddederlerse kendilerinden cizye alınmasını, ayrıca kadınları ile evlenilmemesini ve kestiklerinin yenmemesini emretmişti.33 Bu ifadeler gösteriyor ki Mecûsîler, gerek hayvan kesimi, gerekse evlilik konusunda İslâm dininin esaslarına aykırı davrandıklarından, sosyal ilişkiler açısından Ehl-i kitaptan farklı bir zümre olarak değerlendirilmiş, ne kestiklerinin yenilmesine ne de kadınlarıyla evlenilmesine müsaade edilmişti. Resûlullah"ın elçisi Alâ" b. el-Hadramî de, mektubu Mecûsîlerin lideri Münzir b. Savâ"ya götürdüğünde ona şöyle demişti: “Ey Münzir! Sen dünyada gayet akıllı bir adamsın, âhirette küçük düşme! Bu Mecûsîlik kötü bir dindir, Arap"ın kerem ve ahlâkına uygun değildir. Bu dinin mensupları, kendileriyle