Medine"yi sevdir! Allah"ım,ölçü ve tartımızı bizim için bereketli kıl! (Medine"nin) havasını bizler için sağlıklı kıl...” diye dua etti.1
Hz. Peygamber"in duası makbul olmuş, zamanla Mekkeli Müslümanlar bu topraklara, Medine"ye alışmışlar ve burayı yurt edinmişlerdi. Aslında İslâm"ın cefakâr muhacirleri ilk kez yurtlarını bırakıp Medine"ye gitmemişlerdi. Ondan önce, İslâm"ın henüz beşinci yılında Habeşistan"a hicret edilmişti. Ancak doğup büyüdükleri, mal mülk edindikleri, dost ve akrabalarının ikamet ettiği ve sevgiyle bağlı oldukları memleketlerini terk etmek onlara çok zor gelmişti. Habeşistan muhacirlerinden Esmâ bnt. Umeys, bu durumu, “Biz, Habeşistan"da Müslümanların uzağında, onlara nefret besleyen bir memlekette bulunuyorduk. Bütün bu sıkıntılara Allah ve Resûlü"nün (sav) rızası uğruna katlandık.” diyerek ifade ediyordu.2
Şüphesiz onlar, değer verdikleri her şeylerini, toprağında yaşayıp havasını soludukları memleketlerini ve oraya ait hatıralarını yalnızca Allah ve Resûlü için terk etmişlerdi. Hz. Ebû Bekir ve Bilâl-i Habeşî gibi hasta yataklarında Mekke"yi hatırlayıp özlem içinde yâd etseler de vatan sevgisinden yüce olan Allah ve Resûlü"ne duydukları muhabbet sayesinde ilâhî müjdeye nail olabilmişlerdi. Zira Allah Teâlâ, yurtlarını terk eden muhacirler için şöyle buyuruyordu: “Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse âhiretin mükâfatı elbette daha büyüktür.” 3
Memleketlerini Allah yolunda terk eden muhacirler kadar onlarla yurtlarını paylaşan ensar hakkında da Kur"ân-ı Kerîm"de övücü ifadeler yer almaktaydı: “Muhacirlerden önce o yurda (Medine"ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler...” 4
Memleket sevgisi, Yüce Allah"ın insanların kalbine koyduğu fıtrî bir duygudur. Zira her insan doğduğu, dünyaya gözlerini açtığı, yetiştiği, hayatının pek çok hatırasını yaşadığı, tarih ve kültürünün şekillendiği, akraba ve atalarının yaşadığı yere karşı ayrı bir sevgi ve ilgi duyar. Oradan uzaklaştığı zaman özlemle kavuşmayı arzu eder. Nitekim Allah Resûlü de doğup büyüdüğü Mekke"ye karşı ayrı bir sevgi beslemiş ve bu sevgisini Mekke"nin fethi sırasında şu şekilde dile getirmiştir: “(Ey Mekke!) Vallahi sen Allah"ın en hayırlı ve Allah"a en sevimli olan beldesisin. Senden çıkarılmış olmasaydım seni asla terk etmezdim." ”5