Kuyularından aldıkları sularla yemek pişirdiler. Durumu fark eden Allah Resûlü Hicr kuyularından su içmemelerini ve onunla yemek pişirmemelerini emretti. Sahâbîler, “Biz bu kuyunun suyundan alıp hamur yoğurduk ve su kaplarımızı doldurduk.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah onlara bu hamuru atmalarını ve aldıkları suyu da dökmelerini emretti.26 Bu rivayete ilişkin olarak ashâbının hiçbir şekilde zarar görmesini istemeyen Allah Resûlü"nün helâk olan bir kavimden geriye kalan kuyu sularının onlara maddî ve mânevî olarak zarar verebileceğini düşündüğü yorumu yapılmıştır.27 Ancak esasen Efendimizin bu yaklaşımında uzun bir süre metruk olan bir mekânda bulunan suyun mahiyetini bilmemesi etkili olmuş olabilir.
Allah Teâlâ, tertemiz ve berrak yağmur damlalarıyla tabiatı yeşertmekte, canlılara hayat vermektedir. Suyun düştüğü yerlere bu şekilde hayat vermesi ne kadar güzel ise bu nimeti kirletmek suretiyle faydasız hâle getirmek de o derecede çirkindir. Bu yüzden nehir, dere, kuyu suları, deniz ve okyanus sularının kirletilmesi insanlığa karşı yapılan bir saygısızlık, hayatın kaynağına karşı bir saldırıdır.
Su, temizliğin kaynağı olduğu gibi kirli sular da mikropların ve birçok hastalığın kaynağıdır. Bu açıdan kullanılmadan önce suyun gözle görülen ve görülmeyen bütün zararlı maddelerden arındırılması insan sağlığı açısından önemlidir. Peygamber Efendimizin ilk dönemlerden itibaren temizliği bir gereklilik olarak bildirmesi, onun önemini sıklıkla vurgulaması, temizliğin ana unsuru olan su konusunda ortak bilinç ve hassasiyet oluşturmuştur. Hadis bilginleri de az veya çok olmasına bakmaksızın renginde, kokusunda ve tadında meydana gelen olumsuz değişikliklerin suyun kirli olarak kabul edilmesini gerektirdiğini ve bu konuda genel bir kabul olduğunu ifade etmişlerdir.28 Ancak imkânların gelişmesine paralel olarak su ve temizlik anlayışında sürekli bir gelişme olmuş ve suyun kullanılmasında tıp verilerine başvurulmasının isabetli olacağı vurgulanmıştır.29 Bilhassa asrımızda kokusu, rengi ve tadı gözle görünür bir şekilde değişmediği hâlde, nükleer sanayi ve kimyasal atıklar nedeniyle bazı göl, nehir, hatta deniz sularının tıbben zararlı hâle geldikleri görülmektedir. Dolayısıyla bu şekilde bilinen suların da kullanılamayacağı açıktır.
Sahâbe-i kirâm, Medine"ye uzak bir mesafede bulunan Büyûtü"s-sukyâ"dan getirdikleri tatlı suyu Peygamberimize ikram ederlerdi.30 Allah Resûlü, su bulmakta zorlananlara su temin etmenin onlara bir hayat