Hayber fethedildiği zaman hurma bahçelerinin bulunduğu Fedek isimli arazide bulunan Yahudiler savaşmadan teslim olmuş fakat topraklarından çıkarılmamaları karşılığında elde ettikleri ürünlerin yarısını Müslümanlara vermeyi teklif etmişlerdi. Hz. Peygamber de bu teklifi kabul etmişti. Savaşılmadan ele geçirilen topraklar ganimet olarak savaşa katılanlara dağıtılmayıp Hz. Peygamber"e kaldığı için13 Fedek, Efendimize tahsis edilmişti.14 O da Fedek"ten gelen geliri ihtiyaç sahibi yolculara ayırmıştı.15 Ayrıca söz konusu gelirleri bekârları evlendirmek için de kullanıyordu.16
Sözlükte “bir şeyi hapsetmek” anlamına gelen “vakıf”, terim olarak, “yararı kullara ait olacak şekilde bir malı, Cenâb-ı Hakk"ın mülkü hükmünde olmak üzere mülkiyetinin devredilmesinden veya devralınmasından menetmek” demektir.17 Bu şekliyle vakıf, câhiliye döneminde pek de bilinen bir şey değildi. Gerçi ibadethane gibi umuma açık hayır müesseseleri hemen her devirde bulunabilirdi. Ancak câhiliye döneminde gerçek anlamıyla fakiri koruyan vakıflar yapılmamıştı.
İşte Sevgili Peygamberimiz Hz. Ömer"e, “Aslını vakfet.” demekle âdeta bir zihin dönüşümü başlattı. Sahâbîler, vefatlarından sonra da amel defterini açık tutacak bu sevap kapısını çok iyi anlamış olmalıydılar. Bu yüzden imkân sahibi olan hemen her bir sahâbî mallarının bir kısmını Allah yolunda vakfediyor, bu uğurda çaba harcıyordu. Nitekim hicretin yedinci yılında Hayber"in fethinden döndükten sonra Resûlullah, Mescid-i Nebevî"yi genişletme ihtiyacı hissetmiş ve mescidin yanındaki bir arazi için, “Kim filânoğullarının hurma kurutma yerini satın alırsa Allah onu bağışlar.” buyurmuştu. Hz. Osman söz konusu araziyi satın almış ve Efendimizin tavsiyesi doğrultusunda mescide bağışlamıştı.18 Öte yandan Müslümanların kullanmasına izin vermeyen bir Yahudi"nin elinde bulunan Rûme kuyusu19 için de Allah Resûlü, “Kim Rûme kuyusunu satın alırsa (ve Müslümanlara vakfederse) Allah onu bağışlar.” buyurmuş, yine Hz. Osman bu kuyuyu alıp müminlerin istifadesine sunmuştu.20
Hz. Peygamber"in vefatından sonra da sahâbîler arasındaki vakıf şuuru yaygınlaşarak devam etmişti. Örneğin, Hz. Ali, Medine bölgesinde kuyularının çokluğuyla meşhur Yenbu" arazilerini vakfetmiş ve Hz. Ömer"inkine benzer bir vakıfname yazdırmıştı.21 Tâif"teki Veht arazisi de ibadete düşkünlüğü ve Hz. Peygamber"in hadislerini yazması ile tanınan Abdullah b. Amr"ın vakfıydı. O, söz konusu araziyi Amr b. Âsoğulları"na vakfetmişti. Nakledildiğine göre, Abdullah b. Amr, Resûlullah"tan işiterek