bazı kimseleri orduya kabul etmedi ve “Bizimle ancak cihadı isteyenler gelsin!” buyurdu.7 Zira sağlamlığıyla ünlü kaleleri ve savaşçıları nedeniyle ele geçirilmesi oldukça zor olan bu şehrin fethi, her şeyden evvel sabır ve sebat gerektiriyordu.
Savaşa hazırlık esnasında Medine"de bulunan Yahudiler, Müslümanların diğer Yahudi kabilelerini sürüp çıkardığı gibi Hayber Yahudilerini de mağlup edeceklerini anlamışlardı. Bu yüzden sırf Müslümanları sıkıntıya düşürmek maksadıyla az veya çok onlardan alacaklarını tahsil etmeye başladılar. Ebû Şahm adlı bir Yahudi, beş dirhem alacağı için Abdullah b. Ebû Hadred"i sıkıştırmaya başlamıştı. İbn Ebû Hadred, “Biz Hicaz"ın yiyecek ve servet bakımından en zengin şehrine gidiyoruz.” diyerek Hayber Savaşı"na katılacağını ifade etti ve borcu için biraz daha süre istedi. Fakat bunu duyan Ebû Şahm daha da sinirlendi ve mesele Allah Resûlü"ne arz edildi. Yahudi, kendisine haksızlık edildiğini ve borcunun ödenmediğini söyleyince Peygamberimiz (sav), İbn Ebû Hadred"e hemen borcunu ödemesini emretti. İbn Ebû Hadred, fakir olduğunu, Hayber ganimetiyle borcunu ödeyeceğini bildirdiyse de Efendimiz aynı emri iki kez daha tekrarladı. Bunun üzerine Abdullah b. Ebû Hadred çarşıya gitti. Sırtındaki elbisesini çıkarıp sarığına büründü ve Yahudiye, “Şu elbisemi benden satın al!” dedi. Yahudi onu dört dirheme satın aldı. Ardından İbn Ebû Hadred kalan borcunu da bulup ödedi.8 Hz. Peygamber savaş arefesinde bulunulan böyle bir durumda bile adalet ve hakkaniyetten ayrılmamış ve Müslümanların zaafına sebep olma pahasına muhatapları olan Yahudilerin haklarına riayet etmişti.
Hazırlıkların tamamlanmasının ardından Resûlullah, Medine"de Siba" b. Urfuta"yı vekil bırakarak9 hicretin yedinci yılında Muharrem ayı sonuna doğru yola çıktı.10 Yolculuk Eşca" kabilesinden Huseyl b. Hârice ile Abdullah b. Nuaym"ın kılavuzluğunda yapılacaktı.11 Ordu iki yüzü atlı olmak üzere bin altı yüz kişiydi.12 Orduda, savaşta yaralıları tedavi etmek ve Müslümanlara güçleri nispetinde yardımcı olmak amacıyla az da olsa kadın sahâbîler de bulunmaktaydı.13
Hz. Peygamber"in önderliğinde sahâbîler tekbir getirerek ilerliyorlardı. Bir ara hep bir ağızdan çok yüksek sesle, “Allâhü ekber! Allâhü ekber! Lâ ilâhe illâllâh!” demeleri üzerine Resûlullah Efendimiz şöyle buyurdu: “Kendinize gelin! Siz ne sağır olana ve ne de burada bulunmayana sesleniyorsunuz. (Bilakis) Her şeyi işiten, gören ve size çok yakın olan Allah"a sesleniyorsunuz.” 14